BİRİNCİ ŞUÂ’DAKİ TÂRİHLER
Âyetlerden istihrâc edilen târîhler üzerindeki tedkīkātda büyük ekseriyetinin Rûmî olduğu kanâatine varıldı.. Bununla berâber Mîlâdîye çevirmede Hicrî olma ihtimâlleri de dikkate alındı…
Müdakkik nazarlara arz olunur. (B. Tunç)
BİRİNCİ ŞUÂ’
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
وَ بِهٖ نَسْتَعٖينُ
(…)
Birincisi:
“Sûre-i Nûr’dan Âyetü’n-Nûr’dur ki, (…)”
“(…) 1349 ederek Resâili’n-Nûr’un en Nûrânî cüzlerinin te’lîfi hengâmı ve tekemmül zamânı olan 1349 târîhine tam tamına tevâfukla işâret eder.”
R. 1349 // 14 Mart 1933/13 Mart 1934
H. 1349 // 28 Mayıs 1930/17 Mayıs 1931
*Üstad Hazretleri Barla’da bulunduğu Mart 1927-Temmuz 1934 târihleri arasında Sözler ve Mektûbât ile Lem’alar’ın da mühim bir kısmı te’lif edilmiş olduğundan, “Resâili’n-Nûr’un tekemmül târîhi” ifâdesine Rûmî târih daha muvâfık düşmektedir. (Orhan Dindar)[1]
“(…) 1345 ederek Resâili’n-Nûr’un intişârı ve iştihârı ve parlaması târîhine tam tamına tevâfuk eder.”
R. 1345 // 14 Mart 1929/13 Mart 1930
H. 1345 // 11 Temmuz 1926/29 Hazîran 1927
*Üstâdın Barla’ya gelişi Mart 1927 olduğuna göre, “Resâili’n-Nûr’un intişârı ve iştihârı ve parlaması” ifâdesine Rûmî târih daha muvâfık düşmektedir. (O. D.)
“(…) 1322 eder ki yine Risâlei’n-Nûr Müellifi, mukaddemât-ı Nûriyyeye başladığı aynı târîhe tam tamına tevâfuk eder.”
R. 1322 // 14 Mart 1906/13 Mart 1907
H. 1322 // 17 Mart 1904/6 Mart 1905
*Onuncu âyette aynı târihle ilgili olarak ifâde edilen, “Risâle-i Nur Müellifinin doğrudan doğruya ulûm-u âliyeden başını kaldırıp hikmet-i Kur’âniyeye müteveccih olarak hâdimü’l-Kur’ân vaziyetini aldığı târihtir ki; bir sene sonra İstanbul’a gitmiş…” cümlesi nazara alınırsa Rûmî târih daha muvâfıktır. (O. D.)
“(…) 1311 eder ki o tarihte Resâili’n-Nûr Müellifi Risâletü’n-Nûr’un mübârek şecere-i kudsiyyesi olan Kur’ân’ın basamakları olan ulûm-i Arabiyyeyi tedrîse başladığı aynı târîhe tam tamına tevâfuk ederek remzen bakar.”
R. 1311 // 13 Mart 1895/12 Mart 1896
H. 1311 // 14 Temmuz 1893/3 Temmuz 1894
*Abdurrahman Nursî’nin kaleme aldığı târihçede Genç Saîd’in o târihlerdeki hayatının seyri şu şekildedir: “Şeyh Celâlî Hazretlerinden icâzet aldıktan sonra Doğubayazıd’dan ayrılır (1892). Kürd ulemâsından mümtâz sîmâlarla mülâkat ve şübhelerini izâle için teberrüken bir-iki ders tederrüs etmeğe karâr verir. Bitlis’e gelerek Şeyh Muhammed Emîn Efendi’nin tekyesine gider ve iki gün kadar dersinde bulunur. Oradan da, önce Şirvan’a bir müddet sonra da aynı sene içerisinde (1892) Siird kasabasına, Molla Fethullâh Efendi’nin medresesine gider. Molla Fethullâh kendisini imtihan eder. Hangi kitâbdan sorduysa cevâbını verir. Bunun üzerine bu muhâvereyi dinleyen ve bir sene evvel hocasının hocası bulunan Molla Alî-i Sûrân kendilerinden ders almaya başlar. Siird’de ulemâ ile yaptığı münâzaralar sonunda “Meşhûr” lakabıyla anılmaya başlar. Bu esnâda 15-16 yaşlarındadır (1893-94). Orada bulunduğu sırada talebesi bulunan Molla Cuhûr’un köylüler tarafından cerhedilmesinden darılarak, Tillo kasabasındaki Hasyâ/Hâsıyyâ nâm türbeye kapanır. Sonrasında Mardin’e geldiğinde Mardin ulemâsı kendisiyle muârazaya kalkışırlar. Onu ilzâma muvaffak olamayınca da Saîd’i kendilerine üstad kabul ederler. Daha sonra ise Bitlis’e gelir. Molla Sa‘îd, Bitlis’de 16-17 yaşlarındadır.(1895)” Bu bilgilerden Molla Saîd’in Bitlis’e gelmeden önce tederrüsden tedrise geçtiği anlaşılmaktadır. Bu durumda 1311 târihinin Hicrî olması daha muvafık görünmektedir. (O. D.)
“(…) Onun zamânı yakındır.” Yani, 1280 târîhine yakındır. İşte, bu cümle ile nasıl ki, elektriğin [elektrik lambası] hilâf-ı âdet keyfiyyetini ve geleceğini remzen beyân eder. Aynen öyle de, ma’nevî bir elektrik olan Resâili’n-Nûr dahî gāyet yüksek ve derin bir ilim olduğu hâlde, külfet-i tahsîle ve derse çalışmaya ve başka üstadlardan taallüm edilmeye ve müderrisînin ağzından iktibâs olmaya muhtaç olmadan, herkes derecesine göre o ulûm-i ‘âliyyeyi, meşakkat ateşine lüzum kalmadan anlayabilir, kendi kendine istifâde eder, muhaqqiq bir âlim olabilir. Hem işâret eder ki, Resâili’n-Nûr Müellifi dahî ateşsiz yanar, tahsîl içün külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine Nûrlanır, âlim olur.”
R. 1280 // 13 Mart 1864/12 Mart 1865
H. 1280 // 17 Hazîran 1863/4 Hazîran 1864
“(…) 1284 ederek hem elektriğin taammümünün kurbiyetini, hem Resâili’n-Nûr’un yakınlığını (…)”
R. 1284 // 13 Mart 1868/12 Mart 1869
H. 1284 // 4 Mayıs 1867/22 Nîsan 1868
“(…) hem ondört sene sonra müellifinin velâdetini (…) tam tamına aynı târîhe tevâfukla işâret eder.”
1279 // 13 Mart 1863/12 Mart 1864
R. 1293 (1279+14) // 13 Mart 1877/12 Mart 1878
H. 1279 // 28 Hazîran 1862/16 Hazîran 1863
H. 1293 (1279+14) // 27 Ocak 1876/15 Ocak 1877
Resâili’n-Nûr’a İşâret Eden İkinci Âyet:
“(…) 1303 ederek hem Sûre-i Şûrâ’nın ikinci sahîfesinde وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ ise 1309 ederek o târîhde umûm muhâtabları içinde birisine, husûsan Kur’ân hesâbına iltifât edip istikāmetle emreder ki, birinci târîh ise, Resâili’n-Nûr Müellifinin Risâle-i Nûr’u netîce veren ulûmun tahsîline başladığı târîhtir.”
R. 1303 // 13 Mart 1887/12 Mart 1888
R. 1309 // 13 Mart 1893/12 Mart 1894
H. 1303 // 10 Ekim 1885/29 Eylûl 1886
H. 1309 // 7 Ağustos 1891/25 Temmuz 1892
*İkinci âyetteki mezkûr 1309 târihi ile Bediüzzaman’ın 1891-1892 kışında Doğubayazıd’da Şeyh Muhammed Celâlî’den tederrüs ettiği üç aylık tahsil devri târif edildiğinden Hicrî târih daha muvâfık düşmektedir. Aynı cümle içerisindeki birinci târihin de benzer şekilde Hicrî olması mâkûl olur. Zâten Sekizinci Lem’ada aynı âyet-i kerimeyle ilgili olarak yapılan daha tafsilatlı îzah ile bu târihin Hicrî olduğu teyid edilmektedir. (Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 2004, s. 64, 65.) (O. D.)
Üçüncü Âyet-i Meşhûre:
“(…) 1344 eder ki, o târîhde Risâle-i Nûr’un şâkirdleri gibi bu âyetin ma’nâsına dahâ ziyâde mazhar olanlar zâhiren görülmüyor.
(…) 1344’de nev‘-i insân içinde Fir’avn’âne emsâlsiz bir tuğyan, bir inkâr çıkacak.”
R. 1344 // 14 Mart 1928/13 Mart 1929
H. 1344 // 21 Temmuz 1925/10 Temmuz 1926
*Bediüzzaman’ın Barla’ya geliş târihi (Mart-1927) ve On dördüncü âyette 1344 târihi için kullanılan, “… Onuncu Söz’ün etrâfa yayılması târîhine (1928 ve sonrası) ve (…) Yirmibeşinci Söz’ün iştihârı hengâmına (1928 ve sonrası) (…) tam tamına tevâfukla bakar.” ifâdesi dikkate alındığında Rûmî târih olduğu anlaşılmaktadır.
11. Şuâ’daki şu ifâdeden de bu târihlerin Rûmî olduğu tebârüz etmektedir:
“ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ ‘Artık kim tâğûtu inkâr eder… Bakara, 25’ 1928 veya 1929 eder.” (Şuâ’lar, 243) (O. D.)
“Eğer لَنَهْدِيَنَّهُمْ ‘deki şeddeli “nun” bir “nun” sayılsa, 1294 eder ki Risâlet-ün-Nûr müellifinin besmele-i hayâtıdır ve târîh-i velâdetinin birinci senesidir. Eğer şeddeli lâm iki “lâm” ve “nun” bir sayılsa , o vakit 1324’de Hürriyetin i’lânı hengâmında mücâhede-i ma’neviyye ile tezâhür eden Risâlei’n-Nûr Müellifinin görünmesi târîhidir.”
R. 1324 // 14 Mart 1908/13 Mart 1909
H. 1324 // 24 Şubat 1906/12 Şubat 1907
*Bediüzzaman’ın İstanbul’a ilk geliş târihi 1907’nin son veyâ 1908’in ilk ayı olduğu ve II. Meşrûtiyet’in de 23/24.07.1908 târihinde îlân edildiği nazara alındığında bu târihin de Rûmi olması daha muvâfıkdır. (O. D.)
Dördüncü Âyet-i Meşhûre:
“(…) İşarâtü’l-İ’câz tefsîrinin Fâtiha Sûresiyle el-Bakara Sûresinin başına âid kısmı basmakla intişâr târîhi olan 1335 veya 6’ya tevâfukla remzî bir perdeden ona baktığına bir emâredir.”
R. 1335-36 // 1 Mart 1919/29 Şubat 1920
H. 1335-36 // 27 Ekim 1916/5 Ekim 1918
*İşarâtü’l-İ’câz 1918 yılında tab’ edildiğinden Rûmî târih olmalıdır. (O. D.)
Beşinci Âyet:
“(…) 1334 eder ki, o ayni zamânda (Arabî târîhle) Saîd, Umûmî Harb’de, maddî ve dehşetli bir mevtten dahî hârika bir tarzda kurtulması ve felsefe ve gafletten gelen ma‘nevî ve şiddetli bir ölümden necât bulması ve Kur’ân’ın âb-ı hayâtıyla tâze bir hayâta girmesi târîhidir.”
R. 1334 // 1918
H. 1334 // 8 Kasım 1915/26 Ekim 1916
“(…) 1294 eder ki, velâdetinin ve hayâtının birinci senesidir.”
R. 1294 // 13 Mart 1878/12 Mart 1879
H. 1294 // 15 Ocak 1877/3 Ocak 1878
“(…) Birinci Şuâ’da yedi, sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri 1316 ve 7 târîhi –ki, Kur’ân’a karşı olan sû-i kasdın mebdeidir (…).”
R. 1316-17 // 14 Mart 1900/13 Mart 1902
H. 1316-17 // 21 Mayıs 1898/29 Nîsan 1900
“(…) 1357, eğer şeddeli “lâm” iki “lâm” sayılsa bin üç yüz kırk yedi (1347) ki, bu asrın tâgiyâne fa‘âliyet târîhidir.”
R. 1357 // 14 Mart 1941/13 Mart 1942
R. 1347 // 14 Mart 1931/13 Mart 1932
H. 1357 // 2 Mart 1938/19 Şubat 1939
H. 1347 // 19 Hazîran 1928/7 Hazîran 1929
*3 Mart 1924’de Hâlifeliğin kaldırılması ile başlayan ve mühim bir kısmı 1924-1928 yılları arasında tamamlanarak 5 Şubat 1937’de Lâiklik ilkesinin anayasada yer almasına kadar devam eden inkılâblar ve icraatlar, “bu asrın tâgiyâne fa‘âliyetleri” olarak müalâa edilecek olursa ve M. Kemâl’in de Kasım 1938’de vefat ettiği dikkate alıdığında Hicrî târih olması daha muvâfık gözüküyor. (O. D.)
“(…) 1387 ( ) dehşetli bir cereyanın müntehâsı târîhi olmak ihtimâli var.”
R. 1387 // 14 Mart 1971/13 Mart 1972
H. 1387 // 10 Nîsan 1967/29 Mart 1968
“(…) فَفِى النَّارِ لَهُمْ فٖيهَا زَفٖيرٌ وَ شَهٖيقٌ ise 1361, eğer فَفِى النَّارِ deki okunmayan ى sayılmazsa 1351 tarihini, eğer şeddeli “nun” asıl itibarıyla bir “lâm” bir “nun” sayılsa yine 1331 tarihini ve Harb-i Umûmî âfetinin feryâd ü fîzar içindeki yangınını göstererek Cehennem ateşinde zefîr ve şehîq eden ehl-i şekāvetin azâbını haber verip, ehl-i îmânı fitnelere düşüren şakīlerin hem dünyâda, hem âhiretde cezâlarına işâret eder.
Aynen öyle de bu asra da zâhiren bakan, esrarlı olan Sûre-i وَ السَّمَٓاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ den şu âyetin
اِنَّ الَّذٖينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنٖينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرٖيقِ ifâdesi gibi hem İstanbul’un iki harîk-ı kebiri hem Harb-i Umumî’nin dehşetli yangınını cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezâsıdır diye işâret eder.”
R. 1361 // 14 Mart 1945/13 Mart 1946
R. 1351 // 14 Mart 1935/13 Mart 1936
R. 1331 // 14 Mart 1915/13 Mart 1916
H. 1361 // 18 Ocak 1942/6 Ocak 1943
H. 1351 // 6 Mayıs 1932/24 Nîsan 1933
H. 1331 // 11 Aralık 1912/29 Kasım 1913
Altıncı Âyet:
“(…) 1318 adediyle Resâilü’n-Nûr Müellifi tedrîsden te’lîf vazîfesine ve mücâhidâne seyâhate başladığı zamânın beş sene evvelki zamânına ve çok âyetlerin işâret ettiği 1316 târihindeki mühim bir inkılâb-ı fikrîden iki sene sonraki zamâna tevâfuk eder ki, o zamân istihzârât-ı Nûriyyeye başladığı ayni târîhtir.”
R. 1318 // 14 Mart 1902/13 Mart 1903
H. 1318 // 30 Nîsan 1900/18 Nîsan 1901
R. 1316 // 14 Mart 1900/13 Mart 1901
H. 1316 // 21 Mayıs 1898/10 Mayıs 1899
*Bediüzzaman 18 Kasım 1907 târihli Van Vâliliği’nin mürûr tezkiresi ile İstanbul’a seyâhate (mücâhidâne seyâhate ) başlıyor. Bu târih Hicrî, 12.10.1325 ve Rûmî, 5.9.1323 olarak sâbittir. Bu durumda, “Bu târihten beş sene evvelki zaman” Rûmi 1318 senesine denk düşmektedir. Hicrî olsaydı, beş sene evveli 1318 değil (1325-5=1320)1320 olurdu. Bu halde 1316 târihi Rûmî olarak tebeyyün etmektedir. Ki, böylece “mühim bir inkılâb-ı fikriden iki sene sonraki zamana tevâfuk eder..” ifâdesi de tasdik edilmiş olmaktadır. (1316+2=1318) (O. D.)
Yedinci Âyet:
وَ يُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهٖ şu âyet-i Meşhûrenin küllî ma’nâsının bu zamânda zâhir bir mâsadakı Risâletü’n-Nûr olduğu gibi, Lâfzullâh’daki şeddeli lâm, bir lâm; ve بِكَلِمَاتِهٖ deki melfûz ‘yâ’ sayılmak şartıyla 998 adediyle Risâletü’n-Nûr’un 998 adedine tam tamına tevâfukla münâsebet-i ma’neviyyeye binâen remzen ona bakar. Ve bu remzi latîfleştiren ve kuvvet veren münâsebetlerin birisi şudur ki, Risâletü’n-Nûr’un eczaları “Sözler” nâmıyla iştihâr etmişler. Sözler ise Arabca “Kelimât”tır ve o kelimât ile Kur’ân’ın hakāiqini o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakīkat olduğunu isbât etmiş ki, bu zamânın dinsiz filozoflarını tam susturuyor.”
Sekizinci Âyet:
“(…) 1316 ederek Risâle-i Nûr Müellifinin tedrîsiyle istihzârât-ı Nûriyede bulunduğu en harâretli târîhi olan 1316 adedine tam tamına tevâfuk eder.”
1316 // 14 Mart 1900/13 Mart 1901
H. 1316 // 21 Mayıs 1898/10 Mayıs 1899
Dokuzuncu Âyet:
(…) 1347 ederek Risâletü’n-Nûr intişârının fevkal‘âde parlaması târîhine tam tamına tevâfukla bakar (…).”
R. 1347 // 14 Mart 1931/13 Mart 1932
H. 1347 // 19 Hazîran 1928/7 Hazîran 1929
*Üstâdın Barla’ya gelişi Mart 1927 olduğuna göre, aynen birinci âyetde olduğu gibi, “Resâili’n-Nûr’un intişârı ve iştihârı ve parlaması” ifâdesine Rûmî târih daha muvâfık düşmektedir. (O. D.)
Onuncu Âyet: يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَٓاءُ
Onbirinci Âyet: وَ يُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَ الْحِكْمَةَ وَ يُزَكّٖيهِمْ
Onikinci Âyet: وَ يُزَكّٖيكُمْ وَ يُعَلِّمُكُمُ الْكِتَابَ وَ الْحِكْمَةَ
âyetleridir. Meâl-i icmâlîleri der ki: “Kur’an hikmet-i kudsiyeyi size bildiriyor. Sizi ma’nevî kirlerden temizlendiriyor.” Bu üç âyetin küllî ve umûmî ma’nâlarında Risâle-i Nur kasdî bir sûrette dâhil olduğuna iki kuvvetli emâre var:”
“1322 ederek makām-ı ebcedî ile Risâlei’n-Nûr Müellifinin doğrudan doğruya ulûm-i âliyyeden (اٰلِيَه) başını kaldırıp hikmet-i Kur’âniyyeye müteveccih olarak hâdimü’l-Kur’ân vaz’iyyetini aldığı târîhtir ki, bir sene sonra İstanbul’a gitmiş, mânevî mücâhedesine başlamış.”
R. 1322 // 14 Mart 1906/13 Mart 1907
H. 1322 // 17 Mart 1904/6 Mart 1905
*İstanbul’a gittiği târihin (1323/1907-1908) bir sene evveline Rûmî târih mutabık gelmektedir. (O. D.)
“(…) 1302 ederek Risâle-i Nûr Müellifinin Kur’ân dersini aldığı târîhe tam tamına tevâfukla remzen Kur’ân’ın bâhir bir bürhânı olan Resâili’n-Nûr’a bakar.”
R. 1302 // 13 Mart 1886/12 Mart 1887
H. 1302 // 20 Ekim 1884/8 Ekim 1885
*Sekizinci Lem’a’daki şu ifâdeler, Bediüzzaman’ın Kur’an dersi aldığı târihin Hicri 1302 olduğunu vâzıhan gösteriyor: “(…) makâm-ı ebcedîsi 1302’dir… Arabî târih îtibâriyle olsa, Kur’ân okumaya başladığım aynı târihe tevâfuk eder. Ve Rûmî târih hesabıyla ilme başladığım târihe tevâfuk eder.” (Sekizinci Lem’a, Sh:64) (O. D.)
“(…) 1338 olduğundan hikmet-i Kur’âniyyeyi Avrupa hükemâsına karşı parlak bir sûretde gösterebilen ve gösteren Risâlei’n-Nûr Müellifi Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye’de hikmet-i Kur’ânîyyeyi müdâfaa etmekle, hattâ İngilizin Başpapazı suâl ettiği ve 600 kelimeyle cevâb istediği altı suâline altı kelimeyle cevâb vermekle berâber inzivâya girip bütün gayretiyle Kur’ân’ın ilhâmâtından Risâle-i Nûr’un iktibâsa başladığı aynı târîhe tam tamına tevâfukla remzen bakar.”
1338 // 1922
H. 1338 – 25 Eylûl 1919/13 Eylûl 1920
Onüçüncü Âyet:
(…)
Ondördüncü Âyet:
(…)
“(…) Bu iki âyet bu asra da husûsî bakarlar.”
“(…) 1344 ederek Resâili’n-Nûr ve şâkirdlerinin meydân-ı mücâhede-i ma’neviyyeye atılmaları târîhine tam tamına tevâfukla onları da bu âyetin harîm-i kudsîsinin içine alıyor. Hem haşrin en kuvvetli ve parlak bir bürhânı olan Onuncu Söz’ün etrâfa yayılması târîhine ve Kur’ân’ın kırk vecihle mu‘cize olduğunu beyân eden Yirmibeşinci Söz’ün iştihârı hengâmına, hem (…) adedine tam tamına tevâfukla bakar.”
R. 1344 // 14 Mart 1928/13 Mart 1929
H. 1344 // 21 Temmuz 1925/10 Temmuz 1926
*Onuncu Söz’ün etrâfa yayılması târihi: 1928 ve sonrası,
Yirmibeşinci Söz’ün iştihârı hengâmı: 1928 ve sonrası olduğuna göre 1344 târihi Rûmî olmalıdır. (O. D.)
“(…) 1360 küsur ederek, Risâletü’n-Nur şâkirdlerinin bundan onbeş yirmi sene sonraki râsihâne ve muhaqqiqâne olan ilimlerine ve îmânlarına remzen baktığı gibi, (…).”
R. 1360 // 14 Mart 1944/13 Mart 1945
H. 1360 // 28 Ocak 1941/17 Ocak 1942
“(…) 1212 ederek, bundan birbuçuk asır evvel Mevlânâ Hâlid Zülcenâheyn’in Hindistan’dan getirdiği parlak bir ilm-i hakīkat rusûhuyla o zamânda meydan alan te’vîlât-ı fâsideyi ve şübehâtı dağıtarak yüz senede elli milyondan ziyâde insanları dâire-i irşâdına aldığı ve tenvîr ettiği zamânın târîhine tam tamına tevâfukla bakar.”
R. 1212 // 12 Mart 1798/11 Mart 1799
H. 1212 // 25 Hazîran 1797/13 Hazîran 1798
“(…) 1344 etmekle, her asra baktığı gibi, bu asra da husûsî remzen bakar. Ve ilm-i hakīkatde râsihâne çalışan ve kuvvetli îman eden bir tâifeye işâret eder.”
1344 // 14 Mart 1928/13 Mart 1929
H. 1344 // 21 Temmuz 1925/10 Temmuz 1926
Onbeşinci Âyet:
“(…) 1360 küsûr eder. (…) 1310 eder. Demek bu asra da hitâb eder.”
“(…) Resâili’n-Nûr’a ve Risâleti’n-Nûr adedine tevâfukla o semâvî bürhân-ı kudsînin yerde bir bürhânı, Resâili’n-Nûr olduğunu remzen haber veriyor.”
R. 1360 // 14 Mart 1944/13 Mart 1945
R. 1310 // 13 Mart 1894/12Mart 1895
H. 1360 // 28 Ocak 1941/17 Ocak 1942
H. 1310 // 25 Temmuz 1892/13 Temmuz 1893
Onaltıncı Âyet:
“(…) Resâili’n-Nûr dahî bu şifâdâr âyetin bir medâr-ı nazarı olduğuna kuvvetli bir emâre şudur ki: Bu âyetin makām-ı cifrîsi olan 1346 adedi Resâili’n-Nûr’un 1346’da şifâdârâne etrâfa intişârının târîhine ve Mu‘cizât-ı Ahmediyye Aleyhissalâtü Vesselâm nâmında olan Risâle-i hârikanın zamân-ı te’lîfine tam tamına tevâfukudur.”
R. 1346 // 14 Mart 1930/13 Mart 1931
H. 1346 // 30 Hazîrân 1927/18 Hazîrân 1928
*Bediüzzaman’ın Barla’ya 1927’nin Mart ayında geldiği, evvelâ ağırlıklı olarak Sözler mecmuâsını teşkil eden risâlelerin telif edildiği, Mu‘cizât-ı Ahmediyye (a.s.m) risâlesinin 1929 senesinde ve Mektûbât’ı teşkil eden diğer risâlelerinin ekserisinin 1929-1933 târihleri arasında te’lif edildiği* dikkate alındığında, 1346 târihinin Rûmî olmâsı daha muvâfıktır.
* Te’lif târihleri için bkz. A. Akgündüz, ABIBSN, 2. Kitab, s. 720-724. (O. D.)
Onyedinci Âyet:
“(…) 1329 ederek, Harb-i Umûmî’nin başlangıcı zamânında Resâili’n-Nûr’un başlangıcı olan İşârâtü’l- İ’câz tefsîrinin târîh-i te’lîfine tam tamına tevâfukla berâber (…).”
R. 1329 // 14 Mart 1913/13 Mart 1914
H. 1329 // 1 Ocak 1911/20 Aralık 1911
*İşârâtü’l-İ’câz’ın te’lifi, 1914-1916 senelerinde olduğuna göre bu târih Rûmî olmalıdır. (O. D.)
“(…) 1349 ederek, Harb-i Umûmî nin verdiği sarsıntılar zamânında Resâili’n-Nûr’un (…) diyerek ehl-i dünyâdan hiçbir yerde himâye görmeden, belki tehâcüme hedef olmakla berâber çekinmeyerek yalnız başlarıyla müşkilât içinde envâr-ı Kur’âniyyeyi neşrettikleri ayni târîhe tam tamına tevâfuku ise, (…).”
R. 1349 // 14 Mart 1933/13 Mart 1934
H. 1349 // 28 Mayıs 1930/17 Mayıs 1931
Onsekizinci Âyet:
“(…) Resâili’n-Nûr Şâkirdlerinin zâhirî mağlûbiyetleri ve bir sene sonra mahbûsiyetleri içinde ma‘nevî galebeleri ve metânetleri ve haklarında yapılan müdhiş imhâ planını akīm bırakan ihlâsları ve kuvve-i ma’neviyyeleri tezâhür etmesinin Rûmî târîhi olan 1350 ve 51 ve 52 adedine tam tamına tevâfuku elbette şefkatkârâne, teselliyetdârâne bir remz-i Kur’ânîdir.”
R. 1350, -51, -52 // 14 Mart 1934/13 Mart 1937
H. 1350, -51, -52 // 18 Mayıs 1931/14 Nîsan 1934
*Metnin içinde bu târihlerin Rûmî olduğu zâten beyân edilmiş olduğu gibi, târif edilen ve yaşanan hâdiseler de bunu te’yid etmektedir. 1934 baharında Barla’da Bediüzzaman’ın husûsî mescidinin kapatılması, hâriçten gelen ziyaretçilerin yasaklanması, Temmuz-1934’de Isparta’ya nakli ve nihâyet Nisan 1935 Eskişehir hapsi. (O. D.)
Ondokuzuncu Âyet:
“(…) 1326 ederek, o târîhdeki hürriyet inkılâbından neş’et eden fırtınaların hengâmında herşey’i sarsan o fırtınaların ve harblerin zulümâtından kurtulmak içün Nûr arayan mü’minler içinde, Resâili’n-Nûr Şâkirdleri az bir zamân sonra tezahür ettiklerinden, bu âyetin efrâd-ı kesîresinden bu asırda bir mâsadakı onlar olduğuna bir emâredir.”
R. 1326 // 14 Mart 1910/13 Mart 1911
H. 1326 // 3 Şubat 1908/21 Ocak 1909
“(…) 1360’a bakıyor. Demek bundan beş altı sene sonra istiğfar devresidir. Resâili’n-Nûr Şâkirdleri o zamânda istiğfar dersini vereceğini remzen bir îmâdır.”
R. 1360 // 14 Mart 1944/13 Mart 1945
H. 1360 // 28 Ocak 1941/17 Ocak 1942
*1. Şuâ Risâlesi Eskişehir hapsinin âhirinde, 1936 senesinde te’lif edilmiştir. Eskişehir hapsi 27.4.1935/27.4.1936 tarihleri arasındadır. Bu, Hicrî olarak 23.1.1354/5.2.1355 târihlerine tekàbül etmektedir. “Bundan beş altı sene sonrası” ise Hicrî 1360 senesine denk gelir. Hapis târihleri Rûmî olması hâlinde (1351-52), beş altı sene sonrası 1356-1357 olacak ve 1360’a denk gelmeyeceğinden, buradaki târihin Hicrî olması daha mâkûl gözükmektedir. (O. D.)
Yirminci Âyet:
“(…) 1339 ederek, aynı târîhde Kurân’dan ilhâm olunan Resâili’n-Nûr bu asrın ma’nevî ve müdhiş hastalıklarına şifâ olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona husûsî remzettiğine bana kanâat veriyor. Ben kendi kanâatimi yazdım; kanâate i’tirâz edilmez.”
R. 1339 // 1923
H. 1339 // 14 Eylûl 1920/2 Eylûl 1921
*Bizzat müellif-i muhteremi tarafından Risâle-i Nur’a dâhil edilen (Emirdağ Lâhikası, 40) Risâle-i Nur’un Fâtihası İşârâtü’l-İ’câz tefsiri 1918, Lemeât Risâlesi 1921 ve Mesnevî-i Nûriye 1922-23 senelerinde tab’ edilmiştir. (O. D.)
Yirmibirinci Âyet veyâ Âyetler:
“(…) 1316 ederek, Risâletü’n-Nûr Müellifinin ihtiyârsız olarak istihzârât-ı Nûriyyede bulunduğu ve umûm ma’lûmâtını Kur’ân’ın fehmine basamaklar yaptığı en harâretli târîhi (…).”
R. 1316 // 14 Mart 1900/13 Mart 1901
H. 1316 // 21 Mayıs 1898/10 Mayıs 1899
“(…) 1316 veyâ 17 ederek, Resâili’n-Nûr Müellifi bir inkılâb-ı fikrî ile ulûm-i mütenevviayı, Kur’ân’ın hakāiqine çıkmak içün basamaklar yaptığı bir târîhe tam tamına tevâfuku (…).”
R. 1316-17 // 14 Mart 1900/13 Mart 1902
H. 1316-17 // 21 Mayıs 1898/29 Nîsan 1900
Yirmiüçüncü Âyet:
“(…) 1345’de ehemmiyetli Risâleler te’lîf ile beraber, fevkalâde hadiseler vukua gelmeye hazırlandılar. Ve o Resâili’n-Nûr’un merkez-i intişârı olan Barla karyesinde ziyâde sıkıntı müellifine verildi.”
R. 1345 // 14 Mart 1929/13 Mart 1930
H. 1345 // 11 temmuz 1926/29 Hazîran 1927
*Bediüzzaman’ın Barla’ya Mart 1927 târihinde geldiğine ilâve olarak, birinci ve dokuzuncu âyetlerdeki ifâdesiyle, 1345 ve 1347 târihlerinde “Resâili’n-Nûr’un intişârı ve iştihârı ve parlaması”, on dördüncü âyetteki ifâdesiyle 1344 ve sonrasında “Onuncu Söz’ün etrâfa yayılması ve Yirmibeşinci Söz’ün iştihârı hengâmı” ve on altıncı âyetteki ifâdesiyle de. 1346’da “Resâili’n-Nûr’un şifâdârâne etrâfa intişârı ve Mu‘cizât-ı Ahmediyye (a.s.m) Risâlesi’nin zamân-ı te’lîfi” mânâlarına mutâbık olarak buradaki “Ehemmiyetli Risâlelerin te’lîf” târihinin de Rûmî olması daha münâsib ve muvâfıktır. (O. D.)
Yirmidördüncü Âyet ve Âyetler:
“(…) 1342 ederek bu asrın şu târîhine nazar-ı dikkati celb etmekle berâber, Kur’ân’ın tenzîliyle çok alâkadâr bir Nûra parmak basıyor. Ve o târîhden az sonra Mu‘cizat-ı Ahmediyye (a.s.m) Risâlesi ve Yirminci ve Yirmidördüncü Mektublar gibi Risâletü’n-Nûr’un en Nûrânî cüzleri meydân-ı intişâra çıkmaları ve Kur’ân’ın kırk vecihle i’câzını isbât eden Mu‘cizât-ı Kur’âniyye Risâlesiyle haşre dâir Onuncu Söz’ün ikisinin ’42’de intişârları ve ’46’da fevkalâde iştihârları aynı târîhte olması bir kuvvetli emâredir ki, bu âyet ona hususî bir iltifâtı var.”
R. 1342 // 14 Mart 1926/13 Mart1927
H. 1342 // 13 Ağustos 1923/31 Temmuz 1924
R, 1346 // 14 Mart 1930/13 Mart 1931
H. 1346 // 1 Temmuz 1927/19 Hazîran 1928
*On dördüncü âyetde ifâde edildiği gibi Onuncu Söz’ün etrâfa yayılması târihi ile Yirmi beşinci Söz’ün iştihârı hengâmı Rûmî 1344, Milâdî 1928 ve sonrasıdır. On altıncı âyetde ifâde edildiği gibi de Mu‘cizât-ı Ahmediyye (a.s.m) risâlesinin te’lif târihi de Rûmî 1346, Milâdî 1930-31 târihidir. Burada beyân edildiği şekliyle Yirminci ve Yirmi dördüncü Mektublar gibi en nûrânî cüzler de aynı târihlerde neşredilmiş olması sebebiyle 1342 târihinin Rûmî olması daha muvafıktır. (O. D.)
“(…) 1370’e bakıyor. Acabâ onbeş-yirmi sene sonra başka bir Nûr-i Kur’ân zuhûr mu edecek, yâhud Resâili’n-Nûr’un bir inkişâf-ı fevkal‘âde ile bir fütuhâtı mı olacak, bilmediğimden o kapıyı açamıyorum.”
R. 1370 // 14 Mart 1954/13 Mart 1955
H. 1370 // 12 Ekim 1950/30 Eylûl 1951
*1. Şuâ’nın te’lifi 1936’nın son ayları, Hicrî 1355’dir. Hicrî 1370 târihine ulaşmak için 15 sene vardır (1355+15=1370). Mezkûr şuâ’nın telifi (Milâdî 1936) Rûmî 1352 olarak alınır ise, Rûmî 1370 târihine ulaşmak için 18 sene vardır (1352+18=1370). (O. D.)
Yirmibeşinci Âyet:
“(…) tam tamına Resâili’n-Nûr’un te’lifce bir derece tekemmülü ve fevkalâde ehemmiyet kesb etmesi ve fırtınalara tutulması ve Şâkirdleri kudsî bir tesellîye muhtaç oldukları Arabî târîhiyle, şu 1355 ve 54 târîhine, hem otuzbir adet Lem’alardan ibâret olan Otuzbirinci Mektûbun te’lîf zamânına, hem o mektûbun Otuzbirinci Lem’asının vakt-i zuhûruna ve o lem’adan Birinci Şuâ‘ın te’lîfine ve o Şuâ‘ın yirmidokuz makāmında otuzüç adet âyâtın Risâle-i Nûr’a işâretleri istihrâc edildiği hengâmına ve yirmibeşinci âyetin Risâle-i Nûr’a îmâları yazıldığı şu zamâna, şu dakīkaya, şu hâle tam tamına tevâfuku ise, Kur’ân’ın i’câz-ı ma’nevîsine yakışıyor, gāyet latîf ve müjdeli bir tevâfuktur.”
R. 1354-5 // 14 Mart 1938/13 Mart 1940
H. 1354-5 // 4 Nîsan 1935/12 Mart 1937
*Metnin içinde bu târihin Arabî/Hicrî olduğu zâten beyân edilmiş. (O. D.)
“(…) 1304 makâmıyle Risâle-i Nûr’un tercümânı, Risâle-i Nûr’un basamakları olan mebâdî-i ulûma besmele-keş olduğu ve fütûhât-ı Nûriyyede besmelesini çektiği ve fâtiha-i hayât-ı ilmiyyede
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ
okuduğu zamânına tam tamına tevâfukla parmak basıyor, arkasını sıvatıyor, “Haydi git, selâmetle çalış” remzen diyor.”
R. 1304 // 13Mart 1888/12 Mart 1889
H. 1304 // 29 Eylûl 1886/17 Eylûl 1887
*On ikinci âyetin îzâhında da mürâcaat edildiği gibi Sekizinci Lem’a’da şöyle denilmiştir: “… (1302) Rûmî târih hesabıyla ilme başladığım tarihe tevâfuk eder.” Rûmi 1302, Hicrî 1304’de tekàbül ettiğinden buradaki târihin de Hicrî olması muvâfıktır. (O. D.)
“(…) 1293 veyâ 4 olan makām-ı cifrîsiyle, o tercümânın besmele-i hayât-ı dünyeviyyesinin iptidâsına tam tamına tevâfuk sırrıyla îmâ eder ki, onun hayâtı çok dehşetli dağdağaları ve fırtınaları görmek ve çekmekle berâber, dâimâ Rahmân ve Rahîm isimlerinin mazharı olarak rahmetle muhâfaza ve şefkatle terbiye edileceğini remzen mün‘imâne haber veriyor.”
R. 1293-4 // 13 Mart 1877/12 Mart 1879
H. 1293-4 // 28 Ocak 1876/4 Ocak 1878
*Bediüzzaman Hazretleri’nin tevellüd târihinin 5 Ocak-12 Mart 1878 târihleri arasında olduğu artık kat’i bir şekilde tavazzuh ettiğinden, “besmele-i hayât-ı dünyeviyyesinin iptidâsı” târihinin de (1293- 94) Rûmî olduğu âşikârdır. (O. D.)
Yirmialtıncı Âyet:
“(…) 1352 olmakla tam tamına Resâili’n-Nûr Şâkirdlerinin en me’yûsiyetli ve musîbetli zamânları olan 1352 târîhine tam tamına tevâfukla, o acınacak hâllerinde kudsî ve semâvî bir teselli, bir beşârettir.”
R. 1352 // 14 Mart 1936/13 Mart 1937
H. 1352 // 25 Nîsan 1933/14 Nîsan 1934
*Said Nursî Hazretlerinin Eskişehir Hapishanesinde bulunduğu zamanda te’lif edilmiş olan 28. Lem’a’da o günlerle ilgili olarak aşağıdaki tepitler yapılmıştır:
– …Arabî 1354 eder ki; Risâle-i Nur’un kırktan fazla şakirtlerini ve müellifini imha etmek plânı ile hapishâneye attıkları zamandır ve tevkif ettikleri târihtir. (Lem’alar, s. 328)
– Bin üç yüz elli üç senesi, Risâle-i Nur ve şâkirdlerinin en korkulu zamanıdır. (Lem’alar, s. 329)
Bu iki tespitte tahşidat yapılan ifâdeler, Yirmi altıncı âyetin işaretindeki, “en me’yûsiyetli ve musîbetli zamânları” ifâdesine tetabuk ederek, kasdedilen zamanın Eskişehir Hapsi devri olduğunu göstermektedir. Eskişehir hapsi, Hicrî 23.1.1354/5.2.1355, Milâdî 27.4.1935/27.4.1936 târihlerine denk geldiğinden yirmi altıncı âyetteki tarihin de Rûmî olması daha muvâfıktır. (O. D.)
“(…) 1349 târîhinden beşâretle remzen haber verir. Ve o târîhde bulunan Kur’ân hizmetkârlarından bir tâifenin ashâb-ı Cennet ve ehl-i saâdet olduğunu ma’nâ-yı işârîsiyle ve tevâfuk-ı cifrî ile ihbâr eder ve bu târîhde Risâle-i Nûr Şâkirdleri Kur’ân hesâbına fevkal‘âde hizmetleri ve tenevvürleri ve çok mühim Risâlelerin te’lîfleri ve başlarına gelen şimdiki musîbetin, düşmanları tarafından ihzârâtı tezâhür ettiğinden, elbette bu târîhe müteveccih ve işârî, tesellîkâr bir beşâret-i Kur’âniyye en evvel onlara baktığını gösterir.”
R. 1349 // 14 Mart 1933/13 Mart 1934
H. 1349 // 28 Mayıs 1930/17Mayıs 1931
Yirmiyedinci Âyet:
“(…) aynı târîhe bil’ittifak muvâfakatları elbette remizden, işâretten, delâletten ziyâde bir sarâhattir ki, Risâle-i Nûr o Nûr-i İlâhî’nin bir lem’ası olacağını ve düşmanları tarafından gelen şübehât zulümâtını dağıtacağını ma’nâ-yı işârîsiyle müjdeliyor.”
R. 1316-7 // 14 Mart 1900/13 Mart 1902
H. 1316-7 // 21 Mayıs 1898/29 Nîsan 1900
Yirmisekizinci Âyet:
“(…) Avrupa zâlimleri Devlet-i İslâmiyye’nin Nûrunu söndürmek niyetiyle müdhiş bir sûikasd planı yaptıkları ve ona karşı Türkiye hamiyetperverleri, hürriyeti ’24’de i’lânıyla o planı akīm bırakmaya çalıştıkları hâlde, maatteessüf, altı-yedi sene sonra, Harb-i Umûmî netîcesinde yine o sûikasd niyetiyle, Sevr Muâhedesi’nde Kur’ân’ın zararına gāyet ağır şerâitle kâfirâne fikirlerini yine icrâ etmek olan planlarını akīm bırakmak içün Türk milliyetperverleri cumhûriyeti i’lânla mukābeleye çalıştıkları târîhi olan 1324’e, tâ ’34’e, tâ ’54’e tam tamına tevâfukla, o herc ü merc içinde Kur’ân’ın Nûrunu muhâfazaya çalışanlar içinde Resâili’n-Nûr Müellifi ’24’de ve Resâili’n-Nûr’un mukaddemâtı ’34’de ve Resâili’n-Nûr’un Nûrânî cüzleri ve fedakâr Şâkirdleri ’54’de mukābeleye çalışmaları göze çarpıyor. Hattâ hakīkat-i hâli bilmeyen bir kısım ehl-i siyâseti telâşa sevk ettiler ve bu itfâ sûikasdine karşı tenvîr vazîfesini tam îfâ ettiklerinden, bu âyetin ma’nâ-yı işârîsi cihetinde bir medâr-ı nazarı olduklarına kuvvetli bir emâredir. Şimdi İslâmlar içinde Nûr-i Kur’ân’a muhâlif hâletlerin ekserîsi o sûikasdlerin ve Sevr Muâhedesi gibi gaddârâne muâhedelerin vahîm netîceleridir.”
R. 1324 // 14 Mart 1908/13 Mart 1909
R. 1334 // 1918
R. 1354 // 14 Mart 1938/13 Mart 1939
H. 1324 // 25 Şubat 1906/13 Şubat 1907
H. 1334 // 8 Kasım 1915/26 Ekim1916
H. 1354 // 4 Nîsan 1935/22 Mart 1936
*
– Dördüncü âyette İşârâtü’l- İ’câz tefsiri Risâle-i Nur’un fâtihası, 17. âyette de Risâle-i Nur’un başlangıcı/mukaddimesi olarak ifâde edilmiştir. I. Dünya Harbi’nin ilk senesinde (1914) te’lif edilmeye başlanmış, 1918 senesinde de (Rûmî 1334) neşredilmiştir.
– 8. Şuâ’da şöyle denilmiştir: “1354’de Siracü’n-Nur (yâni, Risâle-i Nur’un nûru) ile dalâletin tecavüz eden nârı inşaallah sönecek. (…) Eğer hicrî târihi olsa, bundan iki sene evvel, dîni dünyadan tefrik fırsatından istifade ile dinin ve Kur’ân’ın zararına olarak ilerleyen dehşetli tasavvurâtın tecavüzâtı tevakkuf etmesi, elbette karşılarında kuvvetli bir seddin bulunmasındandır.” Aynı yerdeki hâşiyede de, Mustafa Kemal’in ölüm tarihi olan 1938’e atıf yapılmıştır. (Sekizinci Şuâ-Sh:634)
Bu iki not dikkate alındığında âyetteki üç târihin Rûmî olması daha muvâfık düşmektedir. (O. D.)
“(…) 1284 eder. O târîhde Avrupa kâfirleri Devlet-i İslâmiyye’nin Nûrunu söndürmeye niyet ederek on sene sonra Rusları tahrîk edip Rus’un ’93 muhârebe-i meş’ûmesiyle Âlem-i İslâm’ın parlak Nûruna muvakkat bir bulut perde ettiler. Fakat bunda Resâili’n-Nûr Şâkirdleri yerinde Mevlâna Hâlid’in (k.s.) Şâkirdleri o bulut zulümâtını dağıttıklarından, bu âyet bu cihette onların başlarına remzen parmak basıyor.”
R. 1284 // 13 Mart 1868/12 Mart 1869
H. 1284 // 4 Mayıs 1867/22 Nîsan 1868
*
93 Harbi’nin cereyân ettiği tarihler:
Milâdî: 24.04.1877-31.01.1878
Hicrî: 10.3.1294-27.1.1295
Rûmî: 12.4.1293-19.11.1293 nazara alındığında yukarıdaki târihlerin Hicrî olması daha muvafık görülmektedir. (O. D.)
Yirmidokuzuncu Âyet:
“Birincisi: اِلَى النُّورِ بِاِذْنِ رَبِّهِمْ (…)”
“(…) 1338 veyâ 9 ederek Harb-i Umûmî zulümâtında te’lîf edilen Resâili’n-Nûr’un fâtihası olan İşârâtü’l-İ’câz tefsîri, o zulmetler içindeki zuhûru târîhine tam tamına tevâfuku (…).”
R. 1338-9 // 1922-3
H. 1338-9 // 25 Eylûl 1919/2 Eylûl 1921
*İşârâtü’l- İ’câz’ın neşir târihinin dördüncü âyette belirtildiği gibi 1918 olduğu ve 29. âyetin sehvine dâir bahisde İşârâtü’l- İ’câz’ın, “Dârü’l-Hikmet tarafından ekser müftülere” gönderilme târihinin (H. 1339 // 14 Eylûl 1920/2 Eylûl 1921) “o tefsîrin fevkal‘âde iştihârı” olarak târif edilmesi dikkate alındığında buradaki tarihin de Hicrî olması daha muvafık olmaktadır. (O. D.)
“İkincisi: اِلٰى صِرَاطِ الْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِ (…)”
“Âlem-i İslâm için en dehşetli asır, altıncı asır ile Hülâgû fitnesi ve on üçüncü asrın âhiri ve on dördüncü asır ile Harb-i Umumî fitneleri ve neticeleri olduğu münâsebetiyle, bu cümle makām-ı ebcedî ile altıncı asra ve evvelki cümle gibi اَلْعَزٖيزِ الْحَمٖيدِ kelimeleri ile bu asra, Sultan Abdülaziz ve Sultan Abdülhamîd devirlerine îmâ eder.”
“Üçüncüsü: مِنَ الظُّلُمَاتِ (…)”
“(…) الظُّلُمَاتِ ‘ın adedi 1372 ederek bu asrın zulümleri, zulmetleri ne vakte kadar devam edeceğini, o zulmetlerin içinde bir Nûr dâimâ tenvîre çalışacağını îmâ ile Risâle-i Nûr’un tenvîrine remzen bakar.”
R. 1372 // 14 Mart1956/13 Mart 1957
H. 1372 // 20 Eylûl 1952/8 Eylûl 1953
“Dördüncüsü: لِتُخْرِجَ النَّاسَ (…)”
“(…) Kur’ân’dan gelen bir Nûr ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak.” Bu meâl ise, 1345’te fevkalâde tenvîre başlayan Resâili’n-Nûr’a tam tamına cifirce, hem meâlce muvâfık ve mutâbık olmakla, Risâle-i Nûr’un makbûliyetine îmâ, belki remzediyor.”
R. 1345 // 14 Mart 1929/13 Mart 1930
H. 1345 // 11 Temmuz 1926/29 Hazîran 1927
*Birinci âyetteki, “Resâili’n-Nûr’un en Nûrânî cüzlerinin te’lîfi hengâmı ve tekemmül târîhi”, “Resâili’n-Nûr’un intişârı ve iştihârı ve parlaması târîhi” ve Dokuzuncu âyetteki, “Risâletü’n-Nûr intişârının fevkalâde parlaması târîhi” ifâdeleri ve bunlarla ilgili tahliller dikkate alındığında, buradaki “Resâili’n-Nûr’un fevkalâde tenvîre başlama” tarihi olan 1345’in de Rûmî olduğu tavazzuh etmektedir. (O. D.)
“Beşincisi: (…)”
Yirmidokuzuncu Âyetin Sehvine Dâir Tafsîlât:
“(…) 1339 olup o tefsîrin fevkal‘âde iştihârı ve Dârü’l-Hikmet tarafından ekser müftülere gönderilen nüshalar, müteaddid ve maddî ve ma‘nevî inkılâpların sarsıntılarından vikāye noktasında -çok emâreler ve müftülerin i‘tirâfıyla -birer kal‘a ve ekser müftülerin ellerinde birer elmas kılıç hükmüne geçmeleri târîhine tevâfukla takdirkârâne bakar.”
R. 1339 // 1923
H. 1339 // 14 Eylûl 1920/2 Eylûl 1921
“(…) 1341 edip edip Risâle-i Nûr’un mebde-i zuhûruna tam tamına tevâfukla bakar.”
R. 1341 // 14 Mart 1925/13 Mart 1926
H. 1341 // 23 ağustos 1922/12 Ağustos 1923
“(…) 1327; eğer şeddeli “lâm” ve “be” ikişer sayılsa Arabî tarihiyle bin üç yüz elli dokuz 1359 edip o tuğyanlı tâifenin savletli zamânını göstererek tam tevâfukla bakar.”
R. 1327 // 14 Mart 1911/13 Mart 1912
H. 1327 // 23 Ocak 1909 /12 Ocak 1910
R. 1359 // 14 Mart 1944/13 Mart 1945
H. 1359 // 9 Şubat 1940/27 Ocak 1941
“(…) 1209 ederek, Şerîat-ı İslâmiyye’ye sûikasd olarak ecnebî kānûnlarını adliyeye sokmak fikri ve teşebbüsü târîhine tam tamına tevâfukla bakar.”
R. 1209 // 12 Mart 1795/11 Mart 1796
H. 1209 // 28 Temmuz 1794/16 Temmuz 1795
“(…) Evet, bunun makāmı رَسُولٍ deki tenvin “nun” sayılmak ve şeddeli “lâm” bir sayılsa 1338 [2] ve şeddeli “lâm” iki ve şeddeli “ye” bir sayılsa 1358, her ikisi birer sayılsa 1328; şeddeliler iki sayılsa tenvin sayılmazsa 1318 hem tenvin hem şeddeliler sayılsa 1368 ederek Risâle-i Nûr’un beş devresine ve beş vaz’iyyetine remzen ve îmâen bakar.”
R.1338// 1 Ocak1922/31 Aralık1922
R. 1358 // 14 Mart1943/13 Mart 1944
R. 1328 // 14 Mart 1912/13 Mart 1913
R. 1318 // 14 Mart 1902/13 Mart 1903
R. 1368 // 14 Mart 1952/13 Mart 1953
H. 1338 // 26 Eylül 1919/13 Eylül 1920
H. 1358 // 20 Şubat 1939/8 Şubat 1940
H. 1328 // 12 Ocak 1910/31 Aralık 1910
H. 1318 // 30 Nîsan 1900/18 Nîsan 1901
H. 1368 // 2 Kasım 1948/22 Ekim 1949
*Altıncı âyette izah edildiği şekliyle Bediüzzaman, Rûmî 1318 târihini “istihzârât-ı Nûriyyeye başladığı târîh” olarak târif etmektedir.
- اَلنَّفَّاثَاتِ فِى الْعُقَدِ Düğümlere üfleyen büyücülerin (şerrinden)-Felâk Sûresi,4” … 1328, ecnebî gaddarların hırs ve hasedle bizdeki hürriyet inkılâbının Kur’ân lehindeki neticelerini bozmak fikriyle, tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan harbleri ve Birinci Harb-i Umûminin patlaması… (On Birinci Şua, Sh:239)
- Tebeddül-ü Saltanat: Milâdî: 27.4.1909, Hicrî: 6.4.1327, Rûmî: 4.1325
- Trablusgarb (İtalyan) Harbi: M:9.1911/18.10.1912, H:5.10.1329/7.10.1330, R:16.9.1327/5.8.1328
- ve II. Balkan Harbleri: M: 8.10.1912/10.8.1913, H: 26.11.1330/7.9.1331, R: 24.9.1328/28.7.1329
- Dünya Harbi: M:11.11.1914, H:22.11.1332, R:29.9.1330
- Dünya Harbi: M:1.9.1939/2.9.1945, H:1.7.1358/24.9.1364, R:1.9.1355/2.9.1361
(O. D.)
“(…) 1351 ederek Risâle-i Nûr’un şimdilik beyânına iznim olmayan ehemmiyetli vazîfesinin ve bu evâmir-i Kur’âniyyeyi imtisâlinin târîhine tam tamına tevâfuk-ı cifrî ve muvâfakat-ı ma’neviyye karînesiyle ve kıssadan hisse almak münâsebât-ı mefhûmiyye remzi ile Risâle-i Nûr’a îmâen bakar. Dahâ yazılacak çok gaybî İşâretler var; fakat izin verilmedi, şimdilik kaldı.”
R. 1351 // 14 Mart 1936/13 Mart 1937
H. 1351 // 6 Mayıs 1932/24 Nîsan 1933
Bilâl TUNÇ
DİPNOTLAR:
[1]: Târihlerle ilgili açıklamalar Orhan Dindar Beyin himmetidir.
[2]: İsmail Yazıcı rehberliğinde bir hey’et tarafından muhtelif yazmalar üzerinde yapılan araştırma neticesi (bir sayılsa 1338)’in matbû’ eserlerde atlandığı tesbit edilmiştir.