Okumak bilgiye ulaşmanın en sağlam yoludur. Dinlemekten daha üstündür. Dinlerken kaçırdığımız bir ayrıntıyı tekrar duymak ihtimâli azdır. Okuma sâyesinde, en ufak teferruâtı istediğimiz zaman, istediğimiz müddette incelemek, üzerinde düşünmek, diğer kayıtlarla karşılaştırmak dâimâ mümkindir. Anlatan, bir süre sonra karşımızda olmayacaktır. Okuduğumuz metin, kaydedildiği sayfa, kitap ve benzeri maddî vasatta durmaktadır. Minnetsiz, zahmetsiz, külfetsiz bir şekilde ona mürâcaât edilebilir. O ma’nâ, yazı ile tesbît edilmiş şekilde, emrimize âmâde olarak bizi beklemektedir.
Bizim millî kültürümüz, daha çok, sözlü temele dayanmaktadır. Halkımızın ekserîsi dînî konularda da kulaktan bilgi sâhibidirler. Câmiʽde hocalardan, tekkede şeyhlerden, mahallede büyüklerden alınan bilgiler duyarak edinilmiştir. Çoğunluğun mekteb ve medrese tahsîli görmek imkânı olmamıştır. Okuma ile arası iyi değildir. Milletimizin büyük bir kısmının evinde kitap olarak yalnızca Kur’ân-ı Kerîm bulunmaktadır. Okuma deyince de yine Kur’ân tilâveti anlaşılmaktadır.
İlmî kültürümüzde ise yazı ve kitap esastır. Medrese ve mekteblerde ilmin öğrenildiği vâsıtlar, yazılıdır. Orada da ezbere dayalı bir yol ta’kîb edilmişse de, netîce îtibâriyle işin temeli yazı ve kitaba dayanmaktadır. “İlmî mes’eleleri halka benimsetmek için en uygulanabilir yolu, Üstâd Bedîüzzamân Saîd Nursî açmıştır.” desek boş bir iddiâ olmaz… Eski usûlde on beş yılda ancak elde edilebilen dînî ilimleri, zamânımızda – hem de her seviyeden muhâtabına – on beş haftada kazandırmak mahâretini gösteren başka biri var mıdır? Bu zâtın ortaya koyduğu sistem sâyesinde ücrâ köylerde, yazı bilmeyen şahıslar bile, kısa zamanda yazar ve okur hâle gelmişlerdir. Ciltlerle ifâde edilebilecek sayıda kitap, el emeği – göz nûru ile yazılmış ve okunmuştur.
Acı da olsa, îtirâf etmek zorunda olduğumuz karanlık dönemlerden biri de Cumhûriyetimizin inşaʽ ve tahkîm edildiği yıllarda geçmiştir: halkımızın yüzyıllar boyu kullandığı yazı değiştirilip; okur – yazarlık seviyesi bir an içinde sıfıra indirilmiştir. İnsanları korkutup ürküterek, medeniyet sandıkları sâhaya sürmek isteyenler öyle büyük bir hatâ işlemişlerdir ki, hâlen te’sîri devâm etmektedir. İşte böyle sıkıntılı günlerde bile insanlara hak ve hakîkati, dîn ve dünyâ saâdetini sağlayacak bilgileri vermek için cansipârâne çalışan Risâle-i Nûr şâkirdlerinin gayretlerini ancak Cenâb-ı Hakk’ın rahmeti değerlendirebilir…
Hz. Üstâd ve talebeleri, “Benim ücretim ancak Allâh (cc)’dandır.” diyen peygamberlere ittibâen, hiçbir dünyâ çıkarı düşünmeyerek hizmet etmişlerdir. Kâğıdın, mürekkebin güçlükle bulunduğu; yazılan sahîfelerin imkânsızlıklar içinde elden ele aktarıldığı bir zamânı göz önüne getirelim… Devleti arkasına almış bir zihniyetin insâfsız, iz’ânsız, mîzânsız me’mûrlarının uyguladıkları keyfî zulümleri hâtırlayalım… Tehdîtler, ta’kîbler, ta’cîzler, sürgünler, hapisler, işkenceler dolu yılları teessüfle analım…
Kin, gayz, adâvet duymadan; bütün haksızlıkların bir Âdil-i Mutlâk’ın mahkeme-i kübrâsında cezâlandırılacağını unutmadan; milletimize ve devletimize medeniyet yarışında kaybettirilen zamânı nasıl telâfî edeceğimizi düşünelim… Muhtac olan ehl-i îmâna ulaşmak için neler yapabileceğimizi müzâkere edelim… Omuzumuzdaki emâneti gelecek nesillere sâlimen teslîm edebilmenin yollarını arayalım…
Bütün bunları yapmanın en kestirme çâresi: okumak! Îmânî mevzûlarda kemâle ermek için okumak! İslâmî konularda bilgimizi tâzelemek ve tamamlamak için okumak! İctimâî husûslarda ihtiyâcımızı karşılamak için okumak! İnsanlara faydalı olmak için okumak!
Okunacak kitapları da, en ehemminden başlamak sûretiyle seçmek gerektiğini unutmayalım. İki cihânı aydınlatmaya hizmet etmek üzere, başta Allâhu Teâlâ’nın kelâmı, Resûlullâh’ın (sas) hadîsleri, fıkıh bilgileri evveliyeti hâizdir. Bütün bunları yeterince anlamaya ve anlatmaya yarayacak olan; ilm-i kelâm ile dirâyet tefsîri niteliğini bünyesinde toplayan, Risâle-i Nûr külliyâtı birinci sırada yer almalıdır. Bu husûs hemen herkes için lüzumludur. Siyer, âdâb, târîh, edebiyât ufkumuzu açacak bilgileri bize te’mîn eder.
Sonra dünyâ meşgalemizin medârı olan mesleğimizle ilgili eserleri; mümkinse ve zamânı geçmemişse yabancı bir dil öğretecek, bildiğimizi muhâfaza ve inkişâf ettirecek kitapları; maddî ve ma’nevî sâhada lüzûm duyduğumuz neşriyâtı okumak tercîh edilmelidir.
Hayâtın devâmı süresince okumak nerede ise zarûrî hâle gelmiştir. Tabiî, okumanın mâniʽleri de bir o kadar çoğalmıştır. Siyâset, spor, televizyon, gazete, internet gibi çene çalınan, vakit kaybedilen, seyredilen, bakılan, içinde kaybolunan bir sürü engel…
Bunca muzır mâniʽden fırsat bulabilirsek; daha ibâdetlere, çalışmaya, âile ve dostlarımıza tahsîs edilecek vakitleri, yemeye ve dinlenmeye ayrılacak zamânları da hesâb edersek; okumak için ne derece az bir süreye sâhib olduğumuz anlaşılır. O az zamânı değerlendirerek bile, yeterli ilme ve kemâlâta erişebileceğimizi akıldan çıkarmamak gerektir!
Ekrem KILIÇ
www.risaletalim.com ‘dan
2 Comments to “OKUMAK / Ekrem KILIÇ”