ANKARA’DA: 7 Kasım 1922
O’nun İstanbul’daki mücâdelesini tâkip ve takdîr eden Ankara erkânı, berâber çalışmak için müteaddid def’alar da‘vet ederler.. Millî Müdâfaa Vekâleti Emekli Müftülerinden Osman Nûrî, da‘vet sayısının 18’i geçtiğini yazmaktadır..*1
Dâvetin bir vesîkası:*2
5 Mart 1922 târih ve 1449 numaralı Hükûmet karanâmesi şöyle başlar:
(…)
Vilâyât-ı Şarkıyye hakkında Hey’et-i Vekîlede şifâhen kararlaşdırılan mevâdâtiyyeden:
- Sa’îd-i Kürdî ve Hasan Lâmî Efendiler Müdâfaa-i Milliyye Vekâletince da’vet edilmişdir.
- İlyas Sâmî Efendi ile Diyârbekir Meb’ûsu Zülfi, Muş Meb’ûsu Rızâ, Siverek Meb’ûsu Abdülganî, Bitlis Meb’ûsu Sâdullah, Van Meb’ûsu Haydar Beylerle Mahkeme-i Temyiz a’zâsından Şefîq Beyin Vilâyât-ı Şarkıyyeye gönderilmeleri içün Şefîq Beyden ma’dâsına Reîs Paşa Hazretleri tarafından teblîgāt-ı lâzime îfâ olunmuşdur.
- (…)
“İcrâ Vekilleri Hey’eti Reîsi ve Erkân-ı Harbiyye-i Umûiyye Vekili” Fevzi Paşa, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reîsi” M. Kemâl Paşa’dır…
Kendisi de Külliyât’da bu dâvetlere ve Ankara hâtıralarına yer verir:
“Bir zaman sonra Mustafa Kemâl iki def’a şifre ile Van vilâyetinin eski vâlîsi ve benim dostum Tahsin Beyin vâsıtasıyle beni, neşredilen Hutuvât-ı Sitte’ye mükâfaten taltîf için Ankara’ya celb etdi, gitdim.”*3
“Güç”, İstanbul’dan Ankara’ya geçmiştir.. 1 Kasım 1922’de TBMM tarafından Saltanat kaldırılır.. *4
TBMM’de HÔŞ-ÂMEDÎ: 9 Kasım 1922
“İstiklâl Harbinde Hutuvât-ı Sitte nâmında bir makāle ile İstanbul’daki efkâr-ı ulemâyı İngiliz aleyhine çevirib Harekât-ı Milliyye lehinde ehemmiyetli hizmet eden ve Ayasofya’da binler adama nutkunu dinletdiren ve Ankara’daki Meclis-i Meb’ûsânın şiddetli alkışlamasıyla karşılanan (…)”*5
Alkışlarla karşılanma hâdisesinin şâhidlerinden I. ve II. Dönem Karahisârışarkī Meb’ûsu Ali Sürûrî Efendi, Günlüğüne 9 Teşrînisânî 1338 (9 Kasım 1922) târîhi ile kaydeder:
“İki gün evvel [7 Kasım 1922] Ankara’ya gelmiş olan Bedîüzzamân Saîd-i Kürdî Efendi sâmiîn locasında idi. Vilâyât-i Şarkıyye meb’uslarından ba‘zısının takrîri üzerine Meclis alkışlarla müşârü’n-ileyhe beyân-ı hôş-âmedî etdi. Kendisi de locada ayağa kalkarak ta‘zîmâtla ve birkaç kerre selâm vermek sûretiyle teşekkürde bulundu.
Bil’âhare Riyâset Odasında görüştük.. 324’de [1908-1909’da] gördüğüm Saîd-i Kürdî hiç değişmemiş ve ihtiyarlamamış!.. Fakat rûhen hasta olduğu hem meşhûd, hem mervî.. Hattâ tedkīkāt ve te’lîfât-ı İslâmiyye a‘zâlığı teklif olunmuş ise de hastalığından bahisle i‘tizâr etmiş. Yine, kâ’l-evvel[*]millî elbisesiyle geziyor.”6 *
[*]: kâ’l-evvel: evvelki gibi.
“Diyânet Riyâseti Dâiresi’nde, Dârü’l-Hikmet a’zâlarıyle berâber, eski vazîfemle memnûn etmek” teklîfi Ankara’ya gelirgelmez,*[7] belki de İstanbul’da iken yapılmış olmalı:
“O, beni taltîf etmek ve bütün Vilâyât-ı Şarkıye’ye Vâiz-i Umûmî yapmak içün, Ankara’ya istedi. Ben oraya gitdim.”*8
TBMM Zabıt Cerîdesi’nde Hôş-âmedî ve alkışlar:
“Ulemâdan Bedîüzzaman Sa‘îd Efendi Hazretleri’ne Beyân-ı Hôş-âmedî:
Reîs – Efendim, Bitlis Meb’ûsu Ârif Bey’le rüfekāsının takrîri var:
‘Riyâset-i Celîleye,
Vilâyât-ı Şarkıyye ulemâ-yı benâmından olub Anadolu gāzîlerini ve Meclis-i Âlî’yi ziyâret etmek üzere İstanbul’dan buraya gelerek sâmiîn locasında bulunan Bedîüzzaman Molla Sa‘îd Efendi Hazretleri’ne hôş-âmedî edilmesini teklîf eyleriz.’
Bitlis-Ârif, Bitlis-Derviş, Muş-Kāsım, Muş-(okunamadı), Siird- Sâlih, Bitlis-Resûl, Ergani-Hakkı
(Alkışlar)
Râsih Efendi (Antalya): Kürsiye teşriflerini ve duâ etmelerini kendilerinden ricâ ederiz.”*9
Hôş-âmedî merâsimi ve alkışlar, TBMM Hükûmeti’nin sözcüsü durumundaki ve M. Kemâl’in de makālelerinin neşredildiği Hâkimiyet-i Milliyye’de:
“Büyük Millet Meclisi’nde
(…)
Vilâyât-i Şarkıyye ulemâ-yı benâmından olub Anadolu gāzîlerini ve Meclis-i Âlî’yi ziyâret etmek üzere İstanbul’dan buraya gelen ve sâmiîn locasında bulunan Bedîüzzaman Molla Sa‘îd Efendi Hazretlerine beyân-ı hôş-âmedî edilmesi hakkındaki Bitlis Meb’ûsu Ârif Bey ve rüfekāsının takrîri alkışlar arasında kırâat olundu.”*10
-Son pâdişah M. Vahîdeddîn’in bir İngiliz harp gemisiyle İstanbul’dan ayrılması: 17 Kasım 1922*11 -Abdülmecîd’in Halîfe seçilmesi: 18 Kasım 1922*12 -Lozan Konferansı’nın başlaması: 20 Kasım 1922*13 |
MUSTAFA KEMÂL’E MEKTUB VE MÜNÂKAŞA
Bedîüzzamân, Ankara reîslerinde Dîne karşı gördüğü lâkaydlık üzerine M. Kemâl ve diğer erkâna mektup yazar (23 Kasım 1922):*14, *15
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
اِنَّ الصَّلَوةَ كَانَتْ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ كِتَابًا مَوْقُوتًا
“Âlem-i İslâm Kahramânı Paşa Hazretlerine!
Ey Gāzî-i Nâmdâr.. Zât-ı Âlîniz hem muzaffer ordu, hem muazzam Meclis’in şahs-ı ma’nevîsinin timsâlisiniz. Şûrâda, efrâdın kusuru şahs-ı ma’nevînin ve mümessilin hesâbına geçer. Öyle ise, efrâd ve a’zâyı tarîq-i takvâya teşvîq etmek en mühim vazîfenizdir. Dâreynde sa’âdet ve muvaffakıyetinizi ez cân u dil arzu eden bu fakīrin bir mes’elede on sözünü birkaç nasîhatını dinlemenizi ricâ ediyorum.
Evvelâ: Şu muzafferiyetteki hârikulâde ni’met-i İlâhiyye bir şükür ister ki devâm etsin, ziyâde olsun. Yoksa, ni’met şükrü görmezse gider. (…)”*16
cümleleriyle başlayan mektup muhteviyâtı M. Kemâl’i çok hiddetlendirir!.. Aralarında şiddetli bir münâkaşa olur..
Birinci Grup üyelerinden Ali Sürûrî Efendi, bir kısmına şâhid olduğu bu tartışmayı günlüğünün 25 Kasım 1922 târihli sayfalarında kaydeder:
“Takrîben akşam namâzı sıralarında Meclis dağılırken bakdım, Dîvân-ı Riyâset Odasında Kemâl Paşa ile Bedîüzzaman Molla Sa‘îd-i Kürdî arasında bir mübâhase var. Ben de dinledim. Bir sâat kadar imtidâd etdi.
Mübâhasenin ibtidâsı; Bedîüzzamân’ın Kemâl Paşa’ya ve dahâ ba‘z arkadaşlara yazdığı mektubda, namaz kılmalarını tavsiye etmesinden ve Mezheb-i Şâfi‘î’de, târik-i salâtın şehâdeti kabûl edilmeyeceğine nazaran Meclisin ekseriyeti târik-i salât ise, Meclis’in hükümlerinin medhûl ve gayr-i nâfiz olması lâzımgeleceğini beyân etmesinden dolayı imiş.
Kemâl Paşa, meâl-i mektûbun siyâsete derkâr olan mahâzîrinden ve hiç olmazsa yalnız kendisine yazılsa idi bu mahzûrun o kadar vârid olmayacağından bahisle Bedîüzzamân’a darıldı. Bedîüzzaman da bu mahzûru düşünemediğini i‘tirâf etdi. Bedîüzzamân da, evvelce biraz haşînce söylüyor idiyse de sonra te’vil ve tahaffüf etdi. Ve aralarındaki kırgınlık zâhiren zâil oldu gibi ise de herhâlde iki taraf da birbirine muğber kaldılar zan ederim.
Kemâl Paşa, çok mühim mes’elelere temâs etdi ve hakīkaten zekâsını gösterdi.
Bedîüzzamân’ı yalnız şu mübâhasede dinleyenler, şöhretini pek de hakīkate muvâfık bulmadılar sanıyorum. Ma‘mâfih yine güzel cevablar verdi. Ve Meclis’in çok mübârek ve mübeccel olduğundan bahs etdi. O, bilhassa Kemâl Paşa’ya hitâben; ‘Siz Kur’ân’ı ve İslâm’ı kurtardınız. Kur’ân’ı omuzunuza kaldırdınız. Kur’ân ise, her sahîfesinde salât ile emr ediyor. Mâdem ki, Kur’ân’ı böyle muhâfaza etdiniz, onun emri olan salâta da beynel-Müslimîn te’mîn-i müdâvemet içün teşebbüs etmeniz lâzımdır. Ve o mektûbu size onun içün yazdım. Sizden başkalarına yazdığım doğru olmayabilir. Fakat, böyle bir teşebbüsü sizin hâtırınıza onlar da getirsin diye yazdım.’ meâlinde güzel sözler söyledi.
Bir aralık Bedîüzzamân, salona çıkmışdı. Kemâl Paşa, Bedîüzzamân’ı beğenmediğini söyledi. ‘Böyle ulemâdan Ümmet-i İslâmiyye’ye hayır gelmez.’ dedi.”*17
Münâkaşanın diğer bir şâhidi, Siverek Meb’ûsu Abdülganî Bey’dir:
“Bedîüzzamân Hazretleri İstanbul’dan Ankara’ya ilk geldiği günlerde dahâ önceleri de birbirimizi tanıdığımız için, sık sık görüşüyorduk. Ankara’ya geldikten bir müddet sonra, meb’ûsları namaza dâvet etti. Bir beyannâme yazıp neşretmişti. Bu mevzûda Atatürk ile münakaşaları esnâsında ben hâzır idim. Atatürk’ün hiddetli bağırmasına karşı, Bedîüzzaman dahâ çok şiddetli ve hiddetli bir şekilde bağırarak, ona karşı namazı ve İslâm şeâirini müdâfaa etti. Münâkaşanın tam ortasında, yânî ikisi karşılıklı sert konuşurlarken; Sultan Abdülhamîd’in meşhur müezzini Hâfız Hüseyin Efendi meclis mescidinde ‘Allâhü Ekber Allâhü Ekber’ diye Ezân-ı Muhammediyye’ye başlar başlamaz, Bedîüzzamân o şiddetli münâkaşayı dakīkasında bırakarak, namaz yerine koştu.”*18
Bedîüzzamân ne diyor?:
“Hem Ankara da, Dîvân-ı Riyâsetinde pek çok meb’ûslar varken Mustafa Kemâl şiddetli bir hiddetle Dîvân-ı Riyâsetine girip, bana karşı bağırarak: ‘Seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikir beyân edesin. Sen geldin, namaza dâir şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin.’ Ben de onun hiddetine karşı dedim: ‘Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduddur.’ Dehşetli bir put kırdım.*[19]
Hâzır meb’ûs dostlarım telâş etdikleri ve herhâlde beni ezeceklerini tahmîn etdikleri sırada, bana karşı bir nevi tarziye verip o mecliste hiddetini geri alması, âdetâ dehşetli bir kuvveti ve hakīkati hissedip geri çekilmesi, ikinci gün husûsî Riyâset Odasında, Hücûmât-ı Sitte’nin Birinci Desîse içinde bulunan “Meselâ, Ayasofya Câmîi ehl-i fazl ve kemâlden, ilâ âhir…” cümlesinden başlayan, tâ İkinci Desîseye kadar, bir sâat tamâmen ona söyledim.
Bütün hissiyâtını ve prensibini rencîde etdiğim hâlde bana ilişmemesi, hattâ taltîfime çok çalışması (…) şüphesiz ki, Risâle-i Nûr’un, ileride kahraman şâkirdlerin şahs-ı ma‘nevîsinin hârika bir kuvveti ve Risâle-i Nûr’un parlak bir kerâmetidir.”*20
Bedîüzzamân bu mektûbu az değişikliklerle Ankara hayâtının ileriki günlerinde meb’uslara hitâben beyannâme olarak dağıtır (19 Kânûnisânî 1339/1923). Habâb (Hubâb) isimli eserine de derceder:*21, *22
-Mustafa Kemâl’in, Batı Anadolu gezisi: 14 Ocak-20 Şubat 1923 -Lozan Konferansının kesilmesi: 4 Şubat 1923 *23 |
MEDRESETÜ’Z-ZEHRÂ ÇALIŞMALARI
“Bedîüzzamân, Ankara’da bulunduğu müddetçe, en birinci maksadı olan, Şark dârülfünûnunun te’sîsi için uğraşmaktan kat’iyen geri durmadı. Birgün me’bûslar hey’etine der: ‘Bütün hayâtımda bu dârülfünûnu ta‘kîb ediyorum. Sultan Reşâd ve İttihâdcılar, yirmibin altun lira verdiler. Siz de o kadar ilâve ediniz.’
O zaman, yüzellibin banknot vermeye karar verdiler. Bunun üzerine, ‘Bunu meb’ûslar imzâ etmelidirler’ der.
Bu hakīkatli ma‘rûzât üzerine, muhâlifler dışarı çıkıp, yüzaltmışüç meb’ûs o karârı imzâ ederler.”*24
“TBMM Riyâset-i Celîlesine
Harb-i Umîmî’den evvel Kosova Medresesi’ne tahsîs olunan yirmibin altun liradan onyedibin altun Van’da yapılacak Medrese-tüz- Zehrâ ismiyle müsemmâ bir Dâr-ül-Ulûm-i İslâmiyye’ye tahsîs edilmişdi. Van Vâlîsi Tahsin Bey’in ve aşâîrin teşebbüsleriyle temeli atıldı. Aşâir taahhüd etdiler ki, zekâtın bir kısmını Medreseye tahsîs edeceğiz. Hattâ zekâtın zekâtıyle ikibine yakın leylî talebe idâre edilecekdi. Hem de Mâliyye’nin tasarrufunda olan oranın evkāfı da mühim bir yekûn teşkil eder. Şimdi ise oraların Ermeni ihtilâl komite menba‘ları olan münderis kiliseleri de oranın evkafına mâl olmuş. O vakitde öyle bir müessesenin vücûduna esbâb-ı mûcibe bir ise şimdi ondur. Çünki, o zaman yalnız bir hasm-ı dînî var idi. Şimdi cenûbdan, şimâlden, şark’dan hem de cehâlet-i dâhilî ile berâber ahlâk ve esâsât-ı dîniyyeyi ifsâd eden esbâb taaddüd edüb halkı kavgaya sevk ediyor. O nâzik mevki‘de ve öyle bir kavimde ki, her şey din nokta-i nazarından muhâkeme eder. Esâsât-ı dîniyyeyi i‘lâ ve takviye eden böyle bir müesseseden başka hiçbir tedbir ciddî semere vermez, verse de muvakkatdır. Binâenaleyh böyle bir müesese-i âliyye-i ilmiyyenin o havâlî halkının tahsîl-i ilm ve irfânına tahsîsi Vilâyât-ı Şarkıyyede Devlet’in âsâyîşinde, iktisâdiyyâtında, ahlâkıyyâtında müessir-i hayr ve şükran tevlîd edeceğinden v-el-hâlâtü hâzihî bir altun liranın mukābili yedi lira ve levâzım-ı inşâiyye ve sâirenin fiyâtca eskisine nisbetle birkaç misli tezâyüd etmiş olduğundan bugünkü paranın kıymeti nazar-ı dikkate alınarak bu zîrdeki mevadd-i kānûniyyenin kabûliyle bu emr-i hayrın bir an evvel kuvveden fi‘le ısdârı mülk ve milletin selâmet ve saâdetini gāye-i emel tanıyan Meclis-i Âlî-i Millî’ye arz ve teklîf eyleriz. 17 Şubat sene 339 [1923]
1- Van’da Medrese-tüz- Zehrâ nâmıyle bir dâr-ül-ulûm-i İslâmiyye inşâ ve küşâdı kabûl edilmişdir.
2- Masârîf-i inşâiyye içün 339 [1923] senesi Şer’iyye ve Evkāf büdcelerine yüzellibin lira idhâl edilmişdir.
3- İşbu kānun târîh-i neşrinden i‘tibâren mer’î olacakdır.
4- İşbu kānûnun icrâ-yı ahkâmına Şer’iyye ve Evkāf Vekâleti me’mûrdur.
[167 İMZÂ]”
M. Kemâl ve İsmet Paşalar da teklîfi imzâlayanlar arasındadır.*25
Kayseri Meb’ûsu Âlim Efendi, Van Meb’ûsu Haydar Bey ve arkadaşları tarafından verilen 17 Şubat 1923 târihli kānun teklîfi, 19 Şubat’da Meclis Başkanlığına arz edilir, 21 Şubat’da Meclis’de görüşülerek Lâyiha (Kānun Teklifleri) Encümenine havâle edilir.*26
-TBMM’de Lozan Konferansı ile ilgili gizli oturumda görüşmeler yapılır: 27 Şubat 1923 |
*27
Medrese-tüz-Zehrâ teşebbüsü, Ali Şükrü Bey’in Tan Gazetesinde (28.2.1339/1923):
“Medreset’üz-Zehrâ
Pek mühim ve feyiznâk bir teşebbüs
Van’da muazzam bir Medrese inşâsı içün Büyük Milet Meclisi Riyâset-i Celîlesi’ne 167 imzâ ile bir takrir verilmişdir.
Esâsen Harb-i Umûmî’den evvel bu Medresenin inşâsı içün onyedibin altun tahsis edilmiş, Vâlî Tahsin Bey Efendi’nin ve aşâirin teşebbüs ve himmetleriyle Medrese’nin temelleri atılmışdı. Kürdistân’ın hamiyyetli ve dindâr aşâiri, zekâtlarının bir kısmını da bu Medreseye tahsîs edeceklerini taahhüd etmişlerdi. Eğer Harb-i Umûmî bu feyznâk teşebbüs-i azîme hâil olmasaydı, bu Medrese-i âliyye şimdi bütün şark vilâyetlerimize nurlar, feyzler saçacakdı. Lâkin Harb-i Umûmî maatteessüf her hayırlı teşebbüslere olduğu gibi bu Medresenin inşâsına da mâni‘ olmuş ve Kürdistân’ı böyle bir müessese-i irfândan mahrum bırakmışdır.
O zaman Medresetü’z-Zehrâ’nın te’sîsinde en mühim âmil olan Kürdistân ulemâ-yi benâmından Bedîüzzamân Sa‘îd Efendi Hazretleriydi. Müşârü’n-ileyh Mısır’daki (Câmiü’l-Ezher)’e bir nazîre olmak üzere Kürdistân’da bir (Medresetü’z-Zehrâ) te’sîsini gāye-i emel edinmişlerdi. Ve bu gāye-i ulviyyenin tahakkuku içün o havâlîdeki bütün aşâirle görüşmüş, onların muâvenet ve müzâheretlerini de te’mîne muvaffak olmuşdu. O sırada Van’da vâlî bulunan Tahsin Bey Efendi de bu hususda müşârü’n-ileyh Sa‘îd Efendi ile berâber pek çok çalışmışlardı.
Şimdi Ankara’da bulunan müşârü’n-ileyh Sa‘îd Efendi, Kürdistân’ın böyle bir müessese-i irfâna olan ihtyâc-ı şedîdini meb’ûslara arz ve îzâh etmiş ve bunun üzerine ba‘zı meb’ûs arkadaşlarımızın delâletiyle 167 zât takrîre vaz‘-ı imzâ ederek Riyâset-i Celîle’ye takdim etmişlerdir. Hiç şübhe yokdur ki, bu emr-i azîmin husûlüne bütün meb’ûslar müzâheret edeceklerdir.
Kürdistân’da böyle bir müessese-i âliyyenin te’sîs ve küşâdı her nokta-i nazardan gāyet mühim ve fâidelidir.
Zîrâ bu gün o havâlî dünden ziyâde ehemmiyyet kesb eylemişdir. Bir tarafdan dâhildeki cehâlet düşmanı, diğer tarafdan etrâftaki hâricî düşmanlar alabildiğine o güzel memleketlerimizi ezip yutmak istiyor. Bunlara karşı mukāvemet edecek ancak ilm ü irfândır, seceyâ-ı âliyye-i Dîniyyemizin tenemmüv ve tarsînidir. Bunların te’mîni ise böyle bir müessese-i âliyyenin vücûduna mütevakkıfdır.
Muhterem Kürd kardeşlerimizin yüzlerini cenuba çevirmek içün bin türlü hiylelere teşebbüs eden İngilizler emîn olsunlar ki, asîl ve dindâr Kürdler hiçbir zaman İngilizler’in bu tuzaklarına düşmeyecekler, Şarkın kapusunda her türlü hıyle ve fesadlara karşı koyacak böyle bir din ve irfân kal’ası vücûda getirecekler ve ilel-ebed Türk kardeşleriyle bir bünyân-ı marsûs hâlinde birlikde yaşayacaklardır.
İnşâallah bu Medresenin küşâdıyle az zaman sonra Van Gölü havzası mühim bir merkez-i dîn ve irfân olacakdır. Zîrâ Medresetü’-z-Zehrâ’nın temelleri Van Gölü kenârında (Argıt) denilen öyle güzel bir mahalde atılmışdır ki, bu mevqiin savâhilinde bulunan birçok kasabalarla münâsebeti vardır. Bu sâyede Medresetüzzehrâ bütün o kasabalara ilm ve ifân nurları saçacak, çok geçmeksizin Van Denizi bir bahr-i irfân olacakdır. Böyle bir müessese-i âliyyenin te’sîs ve küşâdı içün Büyük Millet Meclisi a‘zâ-yi kirâmının gösterdiği tehâlük cidden şâyân-ı şükrândır. Hem-ân Allah muvaffakıyyetler buyursun.”*28
ANKARA ESERLERİ
Ankara’da neşredilen iki eseri vardır: 1- “Zeyl-üz-Zeyl” ve 2- “Habâb”.
- Zeylü’z-Zeyl (Arabca): Saîde’n-Nursî; Ankara, Yenigün Matbaası[*], 1338/1341 [Ankara’ya gelişi (7 Kasım 1922)–31 Aralık 1922].
“Zeylü’z-Zeyl
Habbe’nin ikinci zeylinde, gāyet mühim bir risâle olan hem Arapça, hem Türkçe olarak kesretle intişar eden Asâ-yı Mûsâ mecmûasında Yirmi Üçüncü Lem’a nâmındaki ‘Tabîat Risâlesi’nin muhtasar kısa Arabcası da vardır.
Bu risâle, Ankara’da te’lif edildiği zaman bir matbaada tab’ edilmiştir. İnsanların ağzından çıkan dehşetli üç kelimenin butlânını ispat ederek tabîat bataklığında boğulanları kurtarıyor.”*29
[*]: Yunus Nâdî’nin..
- Habâb (Hubâb) (Arabca): Saîde’n-Nursî; Ankara, Ali Şükrü Matbaası, 1339/1341 [1 Oc. 1923–27 Mart 1923 (Ali Şükrü Beyin katli)].
Bedîüzzamân 5,5 ay kadar kaldığı Ankara’da aradığını bulamaz.. Hayâl kırıklığı eserlerine de akseder:
“Bir zaman, ihtiyarlığın başlangıcında, Eski Sa‘îd’in gülmeleri Yeni Sa‘îd’in ağlamalarına inkılâb etdiği hengâmda, Ankara’daki ehl-i dünyâ beni Eski Sa‘îd zannedip oraya istediler, gitdim. Güz mevsiminin âhirlerinde Ankara’nın benden çok ziyâde ihtiyarlanmış, yıpranmış, eskimiş kal’asının başına çıkdım. O kal’a, tahaccür etmiş hâdisât-ı tarîhiyye sûretinde bana göründü. Senenin ihtiyarlık mevsimiyle benim ihtiyarlığım, kal’anın ihtiyarlığı, beşerin ihtiyarlığı, şanlı Osmanlı Devletinin ihtiyarlığı ve Hilâfet Saltanatının vefâtı ve dünyânın ihtiyarlığı, bana gāyet hazîn ve rikkatli ve firkatli bir hâlet içinde, o yüksek kal’ada geçmiş zamânın derelerine ve gelecek zamânın dağlarına bakdırdı ve bakdım. Birbiri içinde beni ihâta eden dört beş ihtiyarlık karanlıkları içinde, Ankara’da en kara bir hâlet-i rûhiyye hissetdiğimden, HAŞİYE bir nûr, bir tesellî, bir ricâ aradım.
HÂŞİYE: O zaman bu hâlet-i rûhiyye Fârisî bir münâcât sûretinde kalbe geldi, yazdım. Ankara’da Habâb (Hubâb) risâlesinde tab‘ edilmişdir.”*30
-M. Kemâl muhâlifi Milletvekili ve Gazeteci Ali Şükrü Bey’in katli: 27 Mart 1923 -TBMM’de seçimin yenilenmesi karârı: 1 Nisan 1923 -Birinci TBMM çalışmalarının sona ermesi: 16 Nisan 1923 -Lozan Konferansı’nın ikinci devresinin başlaması: 23 Nisan 1923 *31 |
İSTANBUL’da: 1923
17- 31[21] Nîsan[1 Mayıs] 1339/1923 günlerinden birinde, Ankara’dan ayrılır. Gebze üzerinden İstanbul’a döner.
Eski Sa‘îd’den Yeni Sa‘îd’e geçişin başlangıcıdır..
……………..
<Anadolu – Bağdat Demiryolları>
1nci mevki’
……… ………
Ankara mevkıfından Gekbuze mevkıfına 21[31]/4/39 târîhine kadar mu‘teberdir. Sa‘îd-i Kürdî Efn Efendiye mahsusudur. Yalnız –bir- kişi içün mu‘teberdir. 17/4/39 târîhinde i‘tâ olunmuşdur. Hâmilin imzâsı Müdîr-i Umûmî SA‘ÎD |
1nci mevki’
….. …..
Azîmet içün mu‘teber
Ankara mevkıfından
Gekbuze mevkıfına kadar
…………………………………
|
Bedîüzzamân’ı Eski Sa‘îd’den Yeni Sa‘îd’e götüren tren bileti*32
Abdurrahmân Ankara’da kalmayı tercih eder.. Bir daha da dünyâ gözü ile görüşemezler… Yıllar sonra yeğeninin hasretini şöyle dile getirecektir:
“Bir zaman, Isparta vilâyetinin Barla nâhiyesinde, nefiy nâmı altında işkenceli bir esâretle, yalnız ve kimsesiz, bir köyde ihtilâtdan ve muhabereden men‘ edilmiş bir vaz’iyyetde, hem hastalık, hem ihtiyarlık, hem gurbet içinde gāyet perîşân bir hâlde iken, Cenâb-ı Hak kemâl-i merhametinden, Kur’ân-ı Hakîm’in nüktelerine, sırlarına dâir benim içün medâr-ı teselli bir nûr ihsân etmişdi. Onunla o acı, elîm, hazîn vaz’iyyetimi unutmaya çalışıyordum.
Vatanımı, ahbâbımı, akāribimi unutabiliyordum. Fakat, vâ hasretâ, birisini unutamıyordum. O da hem birâderzâdem, hem ma‘nevî evlâdım, hem en fedakâr talebem, hem en cesur bir arkadaşım olan merhûm Abdurrahman idi. Altı yedi sene evvel benden ayrılmıştı. Ne o benim yerimi biliyor ki yardıma koşsun, tesellî versin; ve ne de ben onun vaz’iyyetini biliyordum ki onunla muhâbere edeyim, dertleşeyim. Benim bu ihtiyarlık vaz’iyyeti zamânımda öyle fedakâr, sâdık birisi bana lâzımdı.”*33
Ankara günleri ile ilgili bâzı hâtıralar:
“Mütâreke zamânında, istîlâ kuvvetlerine karşı bütün mevcûdiyetimle İstanbul’da çalıştım. Millî hükûmetin gālibiyeti üzerine, yaptığım hizmetler Ankara hükûmetince takdir edilerek Van’da üniversite açmak teklîfi tekrarlandı.
Buraya kadar geçen hayâtım bir vatanperverlik hâli idi. Siyâset yoluyla dîne hizmet hissini taşıyordum. Fakat bu andan i’tibâren dünyâdan tamâmen yüz çevirdim ve kendi ıstılâhıma göre “Eski Sa‘îd”i gömdüm. Büs bütün âhiret ehli “Yeni Sa‘îd” olarak dünyâdan elimi çektim. Tam bir inzivâ ile bir zaman İstanbul’un Yûşâ Tepesine çekildim. Dahâ sonra doğduğum yer olan Bitlis ve Van tarafına giderek mağaralara kapandım. Rûhî ve vicdânî hazzımla başbaşa kaldım. اَعُوذُبِللّٰهِ مِنَ الشَّيطَانِ وَالسِّياَسَةِ ya‘nî, “Şeytandan ve siyâsetten Allâh’a sığınırım” düstûruyla kendi rûhî âlemime daldım. Ve Kur’ân-ı Azîmüşşân’ın tetkik ve mütâlaasıyla vakit geçirerek “Yeni Sa‘îd” olarak yaşamaya başladım.”*34
“1338’de Ankara’ya gitdim. İslâm Ordusunun Yunan’a galebesinden neş’e alan ehl-i îmânın kuvvetli efkârı içinde, gāyet müdhiş bir zındıka fikri, içine girmek ve bozmak ve zehirlendirmek içün dessâsâne çalıştığını gördüm. ‘Eyvâh,’ dedim. ‘Bu ejderha îmânın erkânına ilişecek!’ O vakit, şu âyet-i kerîme bedâhet derecesinde vücûd ve vahdâniyeti ifhâm ettiği cihetle, ondan istimdâd edib, o zındıkanın başını dağıtacak derecede Kur’ân-ı Hakîmden alınan kuvvetli bir bürhânı, Nûr’un Arabî risâlesinde yazdım. Ankara’da, Yeni Gün Matbaasında tab‘ etdirmişdim.*[35]
Fakat maatteessüf Arabî bilen az ve ehemmiyetle bakanlar da nâdir olmakla berâber, gāyet muhtasar ve mücmel bir sûrette o kuvvetli bürhan te’sîrini göstermedi. Maatteessüf, o dinsizlik fikri hem inkişâf etdi, hem kuvvet buldu.” *36
“Şeyh Sinûsî Kürdce lisânı bilmediğinden, beni onun yerinde üçyüz lira maâşla Vilâyât-ı Şarkıyye Vâiz-i Umûmîsi, hem meb’ûs, hem Diyânet Riyâseti dâiresinde, Dârü’l-Hikmet a‘zâlarıyle berâber, eski vazîfemle memnûn etmek ve benim Van’da temelini atdığım Medresetü’z-Zehrâ ve şark dârülfünûnuma Sultan Reşâd’ın verdiği ondokuzbin altun lira, ikiyüz meb’ûs içinde yüzaltmışüç meb’ûsun imzâsıyla yüzellibin banknota iblâğ edilerek kabûl edildiği hâlde, ben Beşinci Şuâ‘ aslının verdiği haberin bir kısmını, orada bir adamda gördüm. Mecbûriyetle o çok ehemmiyetli vazîfeleri bıraktım. Ve, ‘Bu adamla başa çıkılmaz, mukābele edilmez’ diye, dünyâyı ve siyâseti ve hayât-ı ictimâiyeyi terk edip yalnız îmânı kurtarmak yolunda vaktimi sarf etdim.”*37
“Bundan oniki sene evvel Ankara reîsleri, İngilizlere karşı Hutuvât-ı Sitte nâmındaki mücâhedâtımı takdîr edib, beni oraya istediler. Gitdim. Gidişâtları, benim ihtiyarlık hissiyâtıma uygun gelmedi.
‘Bizimle çalış’ dediler.
Dedim:
‘Yeni Sa‘îd öteki dünyâya çalışmak istiyor, sizinle çalışamaz; fakat size de ilişmez.’
Evet, ilişmedim ve ilişenlere de iştirâk etmedim. Çünki, an’anât-ı milliyye-i İslâmiyye lehinde isti‘mâl edilebilir bir dehâ-i askerîyi, an’ane aleyhine çevirmeye maatteessüf bir vesîle oldu. Evet, ben, Ankara reîslerinde, husûsan Reîsicumhur’da bir dehâ hissetdim ve dedim:
‘Bu dehâyı, kuş kondurmakla*[38] an’anât aleyhine çevirmek câiz değildir.’ Onun içün, ne kadar elimden gelmişse dünyâlarından çekindim, karışmadım.”*39
“Kırk sene evvel, bir başkumandan beni bir parça dünyâya alıştırmak içün ba‘zı kumandanları, hattâ hocaları benim yanıma gönderdi. Onlar dediler:
‘Biz şimdi mecbûruz. اِنَّ اَلضَّرُورَاتِ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ kāidesiyle, Avrupa’nın ba‘zı usûllerini medeniyetin îcablarını taklîde mecbûruz’ dediler.
Ben de dedim: ‘Çok aldanmışsınız. Zarûret sû-i ihtiyârdan gelse, kat’iyyen doğru değildir; harâmı helâl etmez. Sû-i ihtiyârdan gelmezse, ya‘nî zarûret harâm yoluyla olmamışsa zararı yok. Meselâ; Bir adam sû-i ihtiyârıyla harâm bir tarzda kendini sarhoş etse ve sarhoşlukla bir cinâyet yapsa, hüküm aleyhine cârî olur, ma‘zûr sayılmaz, cezâ görür. Çünki, sû-i ihtiyârıyla bu zarûret meydana gelmişdir. Fakat bir meczub çocuk cezbe hâlinde birisini vursa, ma‘zûrdur. Cezâ görmez. Çünki ihtiyârı dâhilinde değildir.’
İşte, ben o kumandana ve hocalara dedim: ‘Ekmek yemek, yaşamak gibi zarûrî ihtiyaçlar hâricinde başka hangi zarûret var? Sû-i ihtiyârdan, gayr-ı meşrû‘ meyillerden ve harâm muâmelelerden tevellüd eden hareketler harâmı helâl etmeye medâr olamazlar. Sinema, tiyatro, dans gibi şeylerde tiryâkî olmuşsa, mutlak zarûret olmadığı ve sû-i ihtiyârdan geldiği içün, harâmı helâl etmeye sebeb olamaz. Kānûn-i beşerî de bu noktaları nazara almış ki, ihtiyâr hâricinde zarûret-i kat’iyye ile, sû-i ihtiyârdan neş’et eden hükümleri ayırmışdır. Kānûn-i İlâhî’de ise, dahâ esâslı ve muhkem bir şekilde bu esâslar tefrîq edilmiş.’”*40
Ankara ile ilgili bir de aşı hâtırası vardır:
“Yirmi sene evvel beni Ankara’da aşıladılar. Şimdiye kadar o aşı yeri ara sıra işliyor, râhatsızlık veriyor.”*41
-TBMM’nin ikinci döneminin başlaması: 11 Ağustos 1923 -Lozan Andlaşmasının TBMM’de tasdîki: 23 Ağustos 1923 -İ’tilâf Devletlerinin son birliklerinin İstanbul’dan ayrılması: 2 Ekim 1923 -Şükrü Nâilî Paşa komutasındaki Türk birliklerinin İstanbul’a girmesi: 6 Ekim 1923 -Cumhuriyet îlânı, M.Kemâl Paşa’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi: 29 Ekim 1923 -Hilâfetin ve, Şer‘iyye ve Evkāf Vekâletlerinin kaldırılması. Tevhîd-i Tedrîsât Kānûnunun kabulü: 3 Mart 1924 -Mehmed Rifat (Börekçi)’nin, Diyânet İşleri Reîsliğine atanması: 30 Mart 1924 -Yeni Anayasanın kabulü: 20 Nisan 1924 *42 |
Zeylü’l-Habâb (1341), Zehre (1341), Zehrenin Zeyli (1923)*[43], Şu‘le (1342) gibi eserlerini Ankara dönüşü İstanbul’da bulunduğu yaklaşık 15 aylık süre içerisinde neşretmiş olmalıdır.. Bunlarla berâber eserleri kırka yaklaşmaktadır.. *44
VAN’da: 1924
İstanbu’ldan ayrılış: Temmuz 1924’ün son çeyreği (24-25 Temmuz olabilir)
/ İstanbul Vâlisi’nin 31 Temmuz 1924 Târihli yazısı.*45
Trabzon’da: 28 Temmuz 1924 / Trabzon Emniyet Müdür Vekilinin 3 Ağustos 1924 târihli yazısı.*46
Erzurum’da: 5 Ağustos 1924 / Erzurum Vâlisi’nin 14 Ağustos 1924 târihli yazısı.*47
Bulanık/Muş’da: Tahmînen 25 Ağustos 1924 / Muş Vâli Vekili’nin 26 Ağustos 1924 târihli yazısı.*48
Tatvan/Bitlis’de: Tahmînen 26 Ağustos 1924 / Bitlis V. Vekilinin yazıları.*49
Van’da: 6 Eylûl 1924.*50
Üstâd’ın Van’a son gelişidir..
1-2 ay kadar kardeşi Abdülmecîd’de*[51] sonra Nurşin Câmii’nde (tahmînen 8 ay kadar) kalır.
Diyânet İşleri Reisliğince vâizlik kadrosu verilir (9 Şubat 1925 îtibâriyle).*52
Erek Dağı’nda: 1925 bahârından, 1926 Şubat sonlarına kadar.*53
Mustafa Kemâl’in “Tîn Sûresi” İlgisi M. Kemâl 22 Eylül 1924 günü Samsun İstiklâl Ticâret Mektebinde Öğretmenler tarafından verilen çay ziyâfetindeki konuşmasında birçok mes’ele meyânında dil mes’elesine de değinir: (…) Hoca Efendi bu fikrini izah için “Vettini vezzeytûni ilâh…” âyetini kendince tefsir ettiler. İncir ve zeytin çekirdeğinden düstûr çıkardılar. Birindeki kesreti diğerindeki vahdeti işaret ettiler. Âyetin medlulü bu mudur? değil midir? Bir şey demeyeceğim. Yalnız bu seyahatim esnasında bittesadüf bu âyetin mazmununu ben diğer bir hoca Efendiden sormuştum. Bunun için yarım saat kadar mütaleaya ihtiyacı olduğunu söyledi. Ömrünü medreselerde ulûmu diniye tederrüs ve tedrisiyle geçiren bir zat bir kitabın bir satırını Türkçe ifade edebilmek için böyle bir ihtiyaç dermeyan ederse millet, efradı millet ne desin? Onun için Efendiler genç neslin dimağını yormadan onun her şeyi ahz ve bel’e müstait elvahı, hakikat izleriyle tezyin olunmalıdır. (Söylev ve Demeçler, Cilt II, a.g.e., s.202-206.)[*] [*]: Hasan Hüseyin Aygül, Türk Modernleşme Sürecinde Dil Olgusunun Sosyolojik Analizi, 2008 (Yülksek Lisans Tezi), s.265-266. http://tez.sdu.edu.tr/Tezler/TS00617.pdf (Erişim târîhi: 21.10.2020). |
-Şeyh Sa’îd Hâdisesi: 11-15 Şubat 1925*54 -Takrîr-i Sükûn (huzur ve güveni sağlama, anarşiyi önleme) Kānûnunun çıkarılması: 4 Mart 1925*55 -Şeyh Sa‘îd Hâdisesi ile ilgisi olmadığına dâir Van Vâliliği Raporu: 18 Mart 1925*56 -Şark İstiklâl Mahkemesinde bu Hâdise sebebiyle Bedîüzzamân adı sâdece tek bir yerde Mehmed isimli bir üyenin sorgulanmasında geçer.. *57 -Seyyid Abdülkādir ve arkadaşlarının Diyarbakır Şark İstiklâl Mahkemesi karârı ile îdâmı: 27 Mayıs 1925*58 -Terakkîperver Cumhûriyet Fırkası Bakanlar Kurulu Karârı ile kapatılır: 3 Haziran 1925*59 -Şeyh Saîd ile 46 adamı Diyarbakır Şark İstiklâl Mahkemesi’nce îdâma mahkûm edilir: 29 Haziran 1925*60 -İstanbul’da bir baloda Türk Kadınları ilk kez güzellik yarışmasına katılır: 4 Eylül 1925*61 -Şapka İktisâsı Hakkında Kānûn kabûl edilir: 25 Kasım 1925*62 -Tekye ve Zâviyelerin Kapatılması: 30 Kasım 1925*63 -İskilipli Âtıf Hoca’nın îdâmı: 4 Şubat 1926*64 |
MEDRESETÜ’Z-ZEHRÂ’nın SONU
Medresetüzzehrâ teklîfi, Lâyiha Encümenince şâyân-ı müzâkere görülmekle 6 Eylûl 1339’da (1923) Hey’et-i Umûmiyye’de görüşülmek üzere Riyâset-i Celîle’ye arz olunur. Meclis Başkanlığı’nca 9 Eylûl 1339 (1923) günü Hey’et-i Umûmiyye’ye intikāl ettirilir, 12 Eylûl’de müzâkere edilerek Şer’iyye ve Maârif Encümenlerine havâle edilir.*65
… Ve nihâyet uzunca bir fâsıladan sonra Medresetüzzehrâ kānun teklîfi, Diyânet İşleri ve Evkāf Encümeni’nce, “muâmeleye mahal olmadığından reddine” karar verilerek 29.11.1925 târîhinde Hey’et-i Umûmiyye’ye arzedilir. *66
2 Aralık 1925’de, mezkûr mazbata kabûl olunarak, ilki Harb-i Umûmî sebebiyle akīm kalan Medresetüzzehrâ teşebbüsü yine akīm kalır… *67
Garb sürgününe 3 ay vardır..
Bilâl TUNÇ
DİPNOTLAR:
1 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Y. Asya Neşriyat, 2008, s.990.
2 Orhan Dindar’ın himmeti. Teşekkürler sunuyorum..
3 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Şuâ‘lar, Yeni Asya Neşriyat, 2001, s.314.
4 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96329/1922.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
5 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; age, s.393.
6 Ali Sürûrî [Tönük]; age.
Ayrıca bkz: Ünver, Niyazi (hazırlayan); Yakın Tarihe Tanıklığım, Ali Süruri Tönük, Ankara Hitabevi 2013.
[7] Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; age, s.314.
8 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Emirdağ Lâhikası, Y. Asya Neşriyat, 1998, s.248.
9 TBMM Zabıt Cerîdesi, 9.11.1338/1922, s.439
10 Hâkimiyyet-i Milliyye. 10 Teşrînisânî 1338/1922.
Gazte adı 1934’de “Ulus” olarak değiştirildi. Bkz: Mehmet Önder, Dr.; Milli Mücadele’nin Gazetesi Hakimiyet-i Milliye Nasıl Çıkarıldı? http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-20/milli-mucadelenin-gazetesi-hakimiyet-i-milliye-nasil-cikarildi (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
11
* T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96329/1922.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
* Mustafa Armağan; Vahdettin kaçtı mı, kaçırıldı mı? https://resmitarihyalanlari.wordpress.com/2011/05/25/vahdettin-kacti-mi-kacirildi-mi/ (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
12 Abdülmecit Efendi’ıin Büyük Millet Meclisi’nce Halife seçilmesi, http://www.atam.gov.tr/nutuk/abdulmecit-efendiiin-buyuk-millet-meclisince-halife-secilmesi (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
13 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96329/1922.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
14 Güntay Şimşek; İslâm Âlemi Kahramanı Paşa Hazretleri. http://www.haberturk.com/gundem/haber/587903-islam-alemi-kahramani-pasa-hazretleri (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
15 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti –İkinci Kitap, 2014, s.397.
16
* Bilâl Tunç; Ankara’da Beşbuçuk Ay. Y. Asya, 23 Kasım 2014.
https://www.yeniasya.com.tr/dizi/ankara-da-bes-bucuk-ay_305923 (Erişim Târîhi: 18.10.2020).
* Bilâl Tunç; Tavzih. Y. Asya, 26 Ekim 2014.
http://www.yeniasya.com.tr/bilal-tunc/tavzih_301968 (Erişim Târîhi: 30.03.2019).
17 Ali Sürûrî [Tönük]; Günlük, 25 Kasım 1922, Ankara-Millî Kütüphâne 06 mil YZA 9487.
18 M. Selim Mardin; Abdülgani Ensari Efendi. Yeni Asya Gazetesi, 02.01.2011.
[19] Ba’zı nüshalarda “pot kırdım.”
20 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Emirdağ Lâhikası, 1998, s.214.
21 Necmeddin Şahiner; Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, Nesil Yayınları-2006, s.266.
22 Sa‘îde’n-Nursî; Habâb, Ankara, Ali Şükrü Matbaası, 1339/1341 [1923], s.17-20.
23 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR-96330/1923.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
24 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Y. Asya Neşriyat, 1998, s.128-29.
25 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – Birinci Kitap, 2013, s.854-56.
26
* Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – İkinci Kitap, 2014, s.428.
* Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – Birinci Kitap, 2013, s.858-59.
27 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96330/1923.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
28 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.851, 852.
29 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; M. Nûriyye, Y. Asya, 1994, s.122, 222.
30 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 1999, s.287.
31 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96330/1923.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
32 Bedîüzzamân Saîd Nursî; Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Doğuş Ltd. Şirketi Matbaası, Ankara, 1958, s.98.
33 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 1999, s.301.
34 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Şuâ‘lar, Y. Asya Neşriyat, 2001, s.426.
[35] Sa‘îde’n-Nursî; Zeylü’z-Zeyl, Yenigün Matbaası, Ankara, 1338/1341 [1922].
36 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, 1999, s.239.
37 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Şuâ‘lar, Y. Asya Neşriyat, 2001, s.314.
[38] Bâzı nüshalarda, “kuşkulandırmakla”.
39 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Y. Asya Neşriyat, 1998, s.194-95.
40 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Emirdağ Lâhikası, 1998, s.456.
41 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Şuâ‘lar, Y. Asya Neşriyat, 2001, s.272.
42 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR,96330/1923.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).
[43] Abdülkadir Badıllı; Bedîüzzaman Saîd-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı, İttihad Yayıncılık-1998, s.437.
44 https://www.yeniasya.com.tr/bilal-tunc/bediuzzaman-in-eski-donem-eserleri_334121 (Erişim Târîhi: 18.10.2020).
45 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – İkinci Kitap, 2014, s.492.
46 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.493-94.
47 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.494.
48 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.496.
49 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.498-500.
50 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.500-504.
[51] Van Vâlisinin 15 Ekim 1924 târihli yazısı; Ahmed Akgündüz, age, s.510.
52 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr., age, s.507.
53 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.502-504 ve 595-96.
54 Atatürk ve Cumhuriyet; http://www.ataturk.net/kronoloji/1925.html (Erişim Târîhi: 19.10.2020).
55 Atatürk ve Cumhuriyet; agb (Erişim Târîhi: 19.10.2020).
56 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.568.
57 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.566.
58 https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/7104fe58-8a04-4c29-9856-f4acfbf7fac4 (Erişim Târîhi: 19.10.2020).
59 Atatürk ve Cumhuriyet; http://www.ataturk.net/kronoloji/1925.html (Erişim Târîhi: 19.10.2020).
60 agb
61 agb
62 agb
63 agb
64 Mustafa Armağan; İskilipli Atıf Hoca’yı neden idam ettiler? Yeni Şafak, 05.02.2017, Pazar.
65 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – Birinci Kitap, 2013, s.860-862.
66 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s.860-865.
67
* Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; age, s. 863-64.
* Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – İkinci Kitap, 2014, s.428-29.
2 Comments to “BEDÎÜZZAMÂN SA‘ÎD NURSÎ / MUHTASAR TÂRİHÇE-İ HAYÂTI / BEŞİNCİ BÖLÜM: 1922-1926”