BEDÎÜZZAMÂN SA‘ÎD NURSÎ / MUHTASAR TÂRİHÇE-İ HAYÂTI / ALTINCI BÖLÜM: 1926-1960

 

GARB SÜRGÜNÜ: 1926

Kendisi, sürgünün Şeyh Sa‘îd Hâdisesinden sonra olduğunu yazıyor:

“Meselâ, bu bîçâre Sa‘îd, Van’da ders-i hakāik-ı Kur’âniye ile meşgūl olduğum mikdârca, Şeyh Sa‘îd hâdisâtı zamânında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vaktâ ki, neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak içün Erek Dağında harâbe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; (…)”1

Van’a son vedâıdır!..

Sürgün şâhidlerinden Van’lı Cemâl Taylan, Üstâd’ın Van’dan ayrılışını 10 Şubat 1926 olarak zikrediyor.2

Kendisi de bir sürgün olan ve Bedîüzzamân’la ayni kāfilede bulunan Kinyas Kartal, Van’dan ayrılışlarını “1926 yılı Mart ayı başları ” olarak veriyor.3

Şeyh Şâmil’in torunu Saîd Şâmil; 1926’da Trabzon’dan gemiye binen sürgün kāfilesi içinde Bedîüzzamân’ın da bulunduğunu belirtiyor.. 4

Akgündüz, Bedîüzzamân’ın sürgün târîhini; Van Vilâyet Müftüsü Şeyh Ma’sûm Efendi ile ilgili belgelerden (berâber sürgün edildiklerine binâen) 1 Mart 1926 olarak tesbit etmektedir.5

 

İSTANBUL’DA: 1926 Nisan sonu-Mayıs başı

Bedîüzzaman, sürgün yolculuğu sırasında bir süre İstanbul’da tutulur.. O günlerde Meşîhat Dâiresinin Kız Lisesine çevrildiğini öğrenir:

“Ben menfî olarak İstanbul’a getirildiğim vakit bir zaman Meşîhat-ı İslâmiyye Dâiresinde bulunan Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyedeki hizmet-i Kur’âniyye’ye çalıştığım, o alâkadârlık cihetinde, “Meşîhat Dâiresi ne hâldedir?” diye sordum. Eyvâh!.. Öyle bir cevâb aldım ki, rûhum, kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar. Sorduğum adam dedi ki: “Yüzer sene envâr-ı Şerîatin mazharı olmuş olan o Dâire, şimdi büyük kızların lisesi ve mel’abegâhıdır.” İşte o vakit öyle bir hâlet-i rûhiyyeye giriftar oldum ki, dünyâ başıma yıkılmış gibi oldu. Kuvvetim yok, kerâmetim yok; kemâl-i me’yûsiyetle âh vâh diyerek dergâh-ı İlâhiyye’ye müteveccih oldum. Ve bizim gibi kalbleri yanan çok zâtların harâretli ahları, benim âhıma iltihak ettiler. Hâtırıma gelmiyor ki, acabâ Şeyh-i Geylânî’nin duâsını ve himmetini, duâmıza yardım için istedim mi, istemedim mi? Bilmiyorum. Fakat herhâlde o eskiden beri nurlar yeri olmuş bir yeri zulmetten kurtarmak için, bizim gibilerin ahlarını ateşlendiren onun duâsıdır ve himmetidir. İşte o gece Meşîhat kısmen yandı.”6

Yangının kesin târîhini gazetelerden öğreniyoruz:

Dün geceki Yangın

Dün gece sâat yirmiikibuçukda eski Bâb-ı Meşîhat  ve elyevm İstanbul Kız Lisesinin işgāl etmekde olduğu binâdan akşam zuhur etmiş, vaktin geç olmasından tahkīkāt yapılamamıştır. Mezkûr binâ tamâmen yanmıştır. Bu satırları yazdığımız sırada yangın devâm etmekde idi.” (İkdâm, 30 Nîsan 1926)

Yangın haberini veren diğer gazetelerde de yangın târîhi ayni: 29/30 Nîsan 1926 Perşenbe/Cum’a gecesi..

Yânî, bu târihlerde Bedîüzzaman, sürgün yolculuğunun İstanbul ayağındadır.

 

BURDUR’da: 1926

Hamdi Kasapoğlu Burdur’a getirilişini 1926 olarak veriyor.7

Burdurlu Abdurrahmân Cerrâhoğlu Üstâd’ı Burdur’da gördüğü ile ilgili hâtırasına şöyle başlıyor: “1926 senesi ilk aylarında …”8

1926 yılı yaz başları olarak veren kaynaklar da var.9

Yukarıdaki tesbitler ve kaynaklar gösteriyorlar ki; Bedîüzzamân’ın Van’dan Burdur’a sürgünü 1926 yılının kış sonları ile yaz başları arasında yaklaşık üç aylık bir sürede gerçekleşmiştir.

-İzmir’de M. Kemâl’e sûikast yapılacağı ihbârı: 15 Haziran 192610  

-“İstiklâl Mahkemesi’nin verdiği i‘dâm hükümleri bu sabah sâat ikide İzmir’in muhtelif semtlerinde tamâmen infâz edildi. (…)”11

NÛRUN İLK KAPISI

“Nûrun İlk Kapısı” isimli eserin te’lîfini Burdur’da tamamlar..12 Kendi ifâdesiyle bu kitaptaki hakīkatler; Doğrudan doğruya Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın âyetlerinden aynelyakîne yakın bir sûretde Yeni Sa‘îd’e derslerdir”13

Hacı İdris Olgaç’ın Burdur’da iken yazdırdığı Cevşen’ül-Kebîr üzerindeki târih: 11 Teşrînisânî, sene 1926.14

Yânî Üstâd, 11 Kasım 1926’da Burdur’dadır..

 

ISPARTA’da: 1927

“Orada [Burdur’da] yine hizmet-i Kur’âniyede bulunduğum mikdarca – o vakit menfîlere çok dikkat ediliyordu; her akşam isbât-ı vücud etmekle mükellef oldukları hâlde – ben ve hâlis talebelerim müstesnâ kaldık. Ben hiçbir vakit isbât-ı vücûda gitmedim, hükûmeti tanımadım. Oranın vâlîsi, oraya gelen Fevzi Paşa’ya şikâyet etmiş.[15] Fevzi Paşa demiş, ‘Ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz.’ Bu sözü ona söylettiren, hizmet-i Kur’âniyenin kudsiyetidir. Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti, hizmet-i Kur’âniyede muvakkat fütur geldi; aks-i maksadımla tokat yedim. Yânî bir menfâdan diğerine, Isparta’ya gönderildim.”16

 

BARLA’da: 1 Mart 1927

“Isparta’da yine hizmet başına geçtim. Yirmi gün geçtikten sonra ba‘zı korkak insanların ihtarlarıyla, ‘Belki bu vaz‘iyeti hükûmet hoş görmeyecek. Bir parça teennî etsen dahâ iyi olur’ dediler. Bende, tekrar yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet buldu. ‘Aman, halklar gelmesin’ dedim. Yine o menfâdan dahî üçüncü nefiy olarak Barla’ya verildim.”17

Bedîüzzamân, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın üst makāmlara arz ettiği rapora göre, 1 Mart 1927 târih ve 81 numaralı tahrîrâtla Barla’da ikāmete mecbûr edilmiştir.18

Son cemre düşmek üzeredir..

 

BARLA’DA İLK RİSÂLE…?

Şahiner, ilk te’lif edilen eserin, 1927 yılı bahârında yazılan “Onuncu Söz” olduğunu, hemen Barlalı tüccar Bekir Dikmen tarafından İstanbul’a götürüldüğünü ve Müküslü Hamza ile berâber tab‘ ettirdiklerini yazıyor..19

Ancak vâkıa uygun düşmüyor…

Bir def’a Müküslü Hamza 1927’de Kastamonu’da mahpusdur..20

M. Nûriye’deki şu bilgiler de N. Şahiner’i tekzib ediyor:

“Îmân-ı haşre dâir olan bu risâle, Risâle-i Nur’daki Onuncu Söz’ün esâsı olup, Barla’da, Üstâdımızın bir bahar gününde rahmet-i İlâhiyenin âsârını bağ ve bahçelerde müşâhedesinden ve ihtiyârsız olarak

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ  

âyet-i kerîmesini kırk def’aya yakın okumasından sonra tulû etmiş gāyet kıymetdâr ve bu zamanda çok lüzumlu ve inkâr-ı haşir mefkûresini köküyle kesip, İbn-i Sinâ gibi acîb bir dâhînin “Haşir bir mes’ele-i nakliyedir; akıl bu yolda gidemez” dediği haşri en basit fehme de kabûl ettiren ve haşrin binler nümûnelerini arz yüzünde gösteren ve haşri iktizâ eden pekçok esmâ-i İlâhiyeden tut, tâ mâhiyyet-i insâniyyede dahî haşri isbat eden bir risâledir.
Bir kāide-i hasenenin tezâhürü olarak, her risâlenin başında olduğu gibi bu risâlenin başında da Cenâb-ı Hakk’a tahmîdât ve Nebî-i Zîşân’a salât ü selâm vardır. Îmân-ı billâh, îmân-ı bi’n-nebî, îmân-ı bi’l-haşir     ve şuhûd-i kâinât mâbeyninde bir irtibat-ı tâmme ve telâzum-i kat’iyye olduğundan, bu risâle kısaca olarak “Tevhid ve risâlet” hakîkatlerinden bahsederek esas mes’ele olan mes’ele-i haşriyyeye “Lâsiyyemâlar”la geçmiştir. Risâle-i Nûr’un Yirmisekizinci Sözünün İkinci Makāmı olan bu risâle, yirmi senedir Üstâdımızın eline yeni geçmiştir.”21

Onuncu Söz’ün bir cihette esâsı ve Yirmisekizinci Söz’ün Arabî İkinci Makāmıdır.”22

İşte o kudret sâhibi, lisân-ı Kur’ân’la emrettiği,

فَانْظُرْ اِلٰٓى اٰثَارِ رَحْمَتِ اللّٰهِ كَيْفَ يُحْيِى الْاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا اِنَّ ذٰلِكَ لَمُحْيِى الْمَوْتٰى وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدٖيرٌ              

âyet-i kerîmesi bu mes’elenin hakîkat olduğuna sarâhatle şehâdet ediyor.
Ey aziz arkadaş! Cenâb-ı Hakk’ın şu tasarrufâtından ve şuûnâtından anlaşıldı ki, arz meydanında yapılan nebâtî haşirler ve neşirler ve sâir içtimâ‘ ve iftiraklar maksûd-i bizzat değildir. Çünki, öteki âlemin meydân-ı kebîrinde yapılan o büyük ve mühim ihtifallerle kısa bir zamanda yapılan şu cüz’î, gayr-î sâbit bu semereler arasında münâsebet yoktur. Ancak bu cüz’î semereler, birtakım mîsal ve nümûnelerdir ki, bunların sûret ve netîcelerine o mecma-i kebirde muâmeleler tatbik ve icrâ edilsin. Demek bu fânî şeylerin sûretleri, o âlemde bâkī semereleri meyve verecektir. (…)”23

Öyleyse; Onuncu Sözün bir cihette esâsı olan “Lâsiyyemâlar”, “Onuncu Söz”den önce te’lif edilmiştir..

Hz. Müellif, sonraki nüshalarda bulunmayan, “Ehemmiyetli bir maksad içün temsîlât, hikâyeler sûretinde yazılmışlar.” cümlesi ile başladığı kendi hattı Küçük Sözler’in sonuna şu ibâreyi eklemiş:

Şu Küçük Sözleri bidâyetde müsvedde olarak kendim ve kendi müşevveş hattımla yazmaya mecbur oldum. Çünki o vakit herkes benden çekinirlerdi.”

Yukarıdaki belge ve bilgilerden şu tesbitleri çıkartabiliriz:

  • Bedîüzzamân’ın Barla’ya nefyi 1 Mart 1927 olduğuna göre bu târihden evvel Barla’da eser yazmış olması mümkün değil!..
  • “Lâsiyemmâlar”, “Onuncu Söz”den önce te’lif edilmiştir.
  • “Küçük Sözler” Barla’da yazılan ilk eser olabilir..24

Mustafa Kemâl’in “Tîn Sûresi” İlgisi Devâm Ediyor!..

23 Ağustos 1928 Tekirdağ ziyâretidir.. Kafasında yıllardır tasarladığı Harf İnkılâbının tatbik sâhasına konulmasının başlangıcı sayılabilir..

Maiyyetinde bulunan Fâlih Rıfkı (Atay), şöyle bir hâtıra nakleder:

(…) Bir aralık kenarda duran Hoca Efendi gözüne ilişti.

«— Gelir misiniz? Hoca Efendi» dedi.

Hemen yakındaki eczaneye girdi. Bulunduğu masaya kapının önüne birikmiş olanlardan birkaç kişi davet etti. Bir kağıda Arapça bir yazı yazdı. Bu yazıyı diğerlerine okuttu. Herkes her kelimeyi bin türlü okudu. Biraz sonra Reisicumhur hazretleri aynı satırları yeni Türk yazısı ile yazdılar. Arapça bilen bilmeyen herkes bu satırları tamamen doğru ve bi’l tabi bir türlü okudu. Kendi el yazısı olan kağıdı Hoca Efendi’ye vererek

«— Sizden Türk yazısını öğrenmenizi isterim.» dedi.

Vakur ve sakin olan Hoca Efendi giran-baha yadigarı hırz-ı can ederek çekildi.

(…)[1]

Başka bir kaynakdan “Arapça yazının” “Tîn Sûresi” olduğunu öğreniyoruz:

Zabitan Yurdu [Ordu Evi] basamağında beyaz sarığı ile gözüne çarpan Eski Cami imamı ve Müftü Vekili Mevlâna Mustafa (Özeren) Efendi’yi çağırarak birlikte içeri girdiler. Mevlana Mustafa’nın yanında bulunan oğlu İrfan (Özeren) bu anı şöyle anlatıyor: “Gazi geldi. Kalabalık arasında babamı yanına çağırdı ve beraberce yol üzerindeki eczaneye girdiler. Eczanede benim babamla beraber Muhterem Bey ve Yeniceli Mehmet Efendi bulunuyordu. Hepimiz heyecanlandık. Gazi, ısrarla babamı bir iskemleye oturttu.
Kendisi de orada bulunan masanın yanına yaslanarak kağıt kalem istedi. Gazi ile babam arasında şöyle bir konuşma geçtiğini hatırlıyorum:
“-Hoca Efendi, yeni yazı biliyor musun?”
“-Bilmiyorum.”
“-Eski yazıyı ne kadar zamanda öğrendiniz?”
“-Epey uzun zamanda.”
“-Yanlışsız eski harflerle yazmak kolay mı?”
“-Yanlışsız yazmak pek kolay değil.”
Gazi, hoca’nın eline bir kalem ile iki yapraklı büyük bir eseri cedid kağıdı tutuşturdu ve Arap harfleri ile şu sureyi yazdırdı: “Vettini, vezzeytuni ve turi sinine vehazel beledil emin lekat halaknel ınsanı fi ahseni takvim sümme …” Söylenen sureyi büyük bir dikkatle kağıda yazan Hoca Mevlana Mustafa, sonunda ne olacağını kestirmeye çalışırken Gazi:
“-Hocam, ben bu yazdıklarını (Valtin, valtizon) diye de okuyabilirim, buna ne dersin?” diye sordu.
Mevlâna Mustafa:
“-Efendim, bunun üstünde üstünü var, esresi var, şeddesi var, meddi var; bunları koyduğumuz zaman aslı gibi okunur.” cevabını verdi.
Bunun üzerine Gazi kalemi eline aldı ve Hocanın yazısının altına bir çizgi çekerek aynı sureyi yeni Türk harfleriyle yazdı ve yanındakilere okuttu. Arapça bilen bilmeyen herkes yazıyı aynı şekilde okudu.
Gazi:
“-Görüyorsun ya Hocam, bu harflerin şeddesi meddesi yoktur. Hem bak, bu harflerle ne kadar kolaylıkla ve yanlışsız okunuyor. İşte biz bunu düşünerek ve Garp asarını da kolaylıkla öğrenmek, bütün cihana lisanımızı kolaylıkla öğretebilmek için Latin harflerini kabul ediyoruz. Buna ne dersiniz?” dedi.Hoca:
“-Çok güzel efendim, çok güzel, diyecek birşey yok. Allah muvaffak etsin.” cevabını verdi. Gazi, kendi elyazısı bulunan kağıdı Mevlâna Mustafa (Özeren) Hoca’ya uzattı:
“-Bu kağıt sende kalsın bir hatıram olsun. Yeni harfleri öğren ve herkesi öğrenmeye teşvik et, bir daha gelişimde seni böyle göreyim.” dedi ve yanındakilerle dışarı çıktı. [2]

Tekirdağ 1973 İl Yıllığında [3] bu yazının pek net olmayan bir fotoğrafı bulunmakta (alttaki resim), aslının Hoca Mevlâna Mustafa Özeren’in dâmâdı Mehmet Ali Bey’de mâdenî bir kutu içinde saklandığı ve fotokopisinin, Halk Eğt. Mrk. ve Müze’de bulunduğu belirtilmektedir..

Fotoğrafın alt tarafındaki, Mevlâna Mustafa (Özeren) Efendi’ye âit olduğunu tahmin edebileceğimiz not şöyledir:

“23 Ağustos 928 yevm-i Pencşenbih [Perşenbe günü] sâat ondörtde Muhterem Gāzî Mustafa Kemâl Paşa Hazretlerinin yazdığı yeni Türk harfleridir.”

B. Tunç

Dipnotlar:

[1]: Özgür Mert; Haf İnkılâbının Gerçekleştiği Süreçte Atatürk’ün Tekirdağ’ı Ziyâretinin Basındaki Yansımaları, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi Journal Of Modern Turkish History StudiesXVII/34 (2017-Bahar/Spring), s.202, 203.

[2]: Tekirdağ Resimleri, Atatürk ve Tekirdağ.  https://tekirdagresimler.tr.gg/Ataturk-ve-Tekirdag.htm (Erişim Târîhi: 23.12.2018).

[3]: Cumhûriyetin 50. Yılında Tekirdağ, 1973 İl Yıllığı, s.28, 29.

 ONUNCU SÖZ’ün TAB’ı: 1928

Üstâd, yeni huruf çıkmadan basıldığını belirtiyor:

“İstanbul’da yeni huruf çıkmadan evvel tab‘ ettirdiğim Onuncu Söz nâmında gāyet kıymetdâr, haşri ve kıyâmeti gündüz gibi isbât eden risâlemi ve (…)”25

Bekir Efendi, Onuncu Söz’ü tab‘ etti. İ’câz-ı Kur’ân’a dâir Yirmibeşinci Söz’ü yeni huruf çıkmadan tab‘ etmek için ona gönderdik. Onuncu Söz’ün matbaa fiyâtını gönderdiğimiz gibi onu da göndereceğiz diye yazdık. Bekir Efendi, benim fakr-ı hâlimi düşünüp, matbaa fiyâtı dörtyüz banknot kadar olduğunu mülâhaza ederek ve kendi kesesinden vermek, belki Hoca râzı olmaz diye, onun nefsi onu aldattı. Tab‘ edilmedi.”26

Başka bir yerde, Müküslü Hamza’nın da tab‘ hizmetinde bulunduğunu yazıyor:               

Hem onbeş seneden beri şehid olmuş işittiğim ve dâimâ Ubeyd gibi şehid talebelerim içinde ona duâ ettiğim, hem İşârâtü’l-İ’câz‘ı, hem Onuncu Söz‘ü tab’ eden Molla Hamza hayâtda, Irak’da olduğunu ve Nur’ları aradığını..”27

Müküslü Hamza, Onuncu Söz’ün tab‘ından evvel, Diyarbakır İstiklâl Mahkemesi tarafından verilen hüküm gereği hapistedir ve Mayıs 1928 afvı ile serbest bırakılmıştır.. Dolayısıyle, bu târihden evvel İstanbul’da ve tab‘ işinde bulunması söz konusu değildir..28

Bu bilgilere göre; “Onuncu Söz”, Barla’da ilk te’lif edilen değil, fakat ilk basılan eserdir. 63 sahîfe olup baskı târîhi 1928 Mayıs’ından sonra, harf inkılâbından öncedir!..29

– (Latin asıllı) Türk Haflerinin kabûlü: 1.11.1928.

http://www.kultur.gov.tr/TR-96335/1928.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).

*”1928 Harf İnkılabı” döneminde Başbakan olan İsmet İnönü, asıl amaçlarını şöyle anlatır: “Harf devriminin tek amacı ve hatta en önemli amacı okuma yazmanın yaygınlaşmasını sağlama değildir. Okur-yazar oranının düşük oluşunun yegâne sebebi alfabenin öğrenilmesinin zor olduğu değildi. Devrimin temel gayelerinden biri yeni nesillere geçmişin kapılarını kapamak, Arap-İslam dünyası ile bağları koparmak ve dinin toplum üzerindeki etkisini zayıflatmaktı.(…) Yeni nesiller, eski yazıyı öğrenemeyecekler, yeni yazı ile çıkan eserleri de biz denetleyecektik. (…) Din eserleri eski yazıyla yazılmış olduğundan okunmayacak, dinin toplum üzerindeki etkisi azalacaktı. (İsmet İnönü, Hatıralar, cild 2, sayfa 223.)

http://www.radikal.com.tr/yazarlar/oral-calislar/osmanlicayi-neden-yasakladilar-1249597/ (Erişim Târîhi: 23.12.2018).

*Peyâmî Safâ ve Harf İnkılâbı.

http://belgelerlegercektarih.com/2016/03/25/peyami-safa-ve-harf-inkilabi/ (Erişim Târîhi: 23.12.2018).

– Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın fesih karârı: 17 Kasım 1930

http://www.kultur.gov.tr/TR-96337/1930.html   (Erişim Târîhi: 22.12.2018).

– Menemen Hâdisesi: 23 Aralık 1930

http://www.kultur.gov.tr/TR-96337/1930.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).

– Diyânet İşleri Reisliğinden Türkçe Ezan Karârı: 18.7.1932

http://www.kultur.gov.tr/TR-96339/1932.html  (Erişim Târîhi: 22.12.2018).

– Kadir Çandarlıoğlu; Diyânet İşleri Reisliğinden Türkçe Salâtüselâm ve Türkçe Tekbir Tâmîmi.

https://belgelerlegercektarih.com/2013/09/17/salatu-selamin-ve-tekbirin-turkcelestirilmesi/ (Erişim Târîhi: 18.03.2019).

BARLA’dan ISPARTA’ya: 24 Temmuz 1934

Kuleönü’lü Hâfız Mustafa’nın mektûbuna göre Isparta’ya getirilişi, Mevlid Kandiline [30] tevâfuk etmektedir.31 Isparta Vilâyeti’nden Dâhiliye Vekâleti’ne gönderilen bir yazıda, 24 Temmuz 1934 i’tibâri ile Isparta’ya celbedilip, tarassud altına alındığı belirtilmektedir..32

Resmî Belgelere göre Barla’da kalış süresi; 7 sene, 4 ay, 23 gündür..

Isparta’da kaldığı menzilinin polis tarafından aranması: 20 Nisan 193533

 

KASTAMONU’ya SÜRGÜN KARÂRI: 25 Nisan 193534

Kastamonu’da çıkan Açık Söz Gazetesinin 22 Temmuz 1920 târihli nüshasında buluşan “Kulları Mustafa Kemâl” ve “Bedîüzaman Sa‘îd” 25 Nisan 1935 târihli Kastamonu’ya sürgün Kararnâmesinde de berâberdirler: “Saidi Kürdi” sürgün; “KAmâl Atatürk Reisicümhur”dur..

 

ESKİŞEHİR HAPSİ

Bedîüzzaman ve Talebelerinin tevkifleri: 25-27 Nisan 193535

Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın Riyaseticumhur Umûmî Kâtibi Rıza Soyak’a gönderdiği Tevkiflerle ilgili bir Yazısı:36 1.5.1935

Eskişehir hapsi: 8 Mayıs 1935-27 Mart 1936 (27 Nisan 1936)

 

KASTAMONU’da

Hapis biter, yeni bir sürgün başlar.. 25.4.935 târihli KARARANAME gereği Kastamonu’ya sürülür.. 1936 bahârı…
– Dersim Hâdisesi: M. Latif Salihoğlu; 12 Yıl süren Dersim İsyanı, Y. Asya, 22.10.2016.

Âyetü’-Kübrâ’nın tab’ı: 1942

Üstâd’ın evinin aranması:
31 Ağustos 194337
14.8.1943, 1. Arama38
17.9.1943, 2. Arama39

20.9.1943, 3. Arama40

 

DENİZLİ HAPSİ

20 Eylül 1943’de tevkif edilerek Çankırı üzerinden önce Ankara’ya buradan da Isparta üzerinden Denizli hapishânesine sevk edilir. 41

Meyve Risâlesi’nin te’lîfi: 194442

Berâet karârı: 15 Hazîran 194443

 

EMİRDAĞ’A SÜRGÜN

Emirdağ’a sürgün emri: 31 Temmuz 194444

Emirdağ’a getirilmesi: Ağustos 1944 sonları

Risâle-i Nûrların teksir makinesi ile çoğaltılmaya başlanması: 1946

 

AFYON HAPSİ

Emirdağ’dan alınarak Afyon’a götürülmesi ve sorgulanması: 17.1.194845

Afyon Ağır Cezâ Mahkemesine sevk ve Hapsi: 23 Ocak 194846

El-Hüccetü’z-Zehrâ’nın te’lîfi: 1949

Hapishâneden tahliyesi: 20 Eylül 1949 sabâha karşı.47

Tekrar Emirdağ’a getirilmesi:

20 Kasım 194948
2 Aralık 194949

Celâl Bayar’a tebrik telgrafı: 195050

 

EZAN’IN SERBEST BIRAKILMASI

– 18.7.1932’den beri yasaklı olan Ezân-ı Muhammedî’nin Serbest Bırakılması: 16 Hazîran 195051

Ezân’ın serbest bırakılması sevinciyle, mezkür “Türkçe Salâtüselâm …” Tâmîmi üzerine yazılan Not: LİLLÂHİ’L-HAMD Ezân-ı Muhammedî’ye yine aslısı gibi Arabca okunmaya başlandığı târih: 17.6.1950

Zülfikār Mecmûası dolayısıyle Papalık’dan cevap gelmesi: 22 Şubat 1951

 

ESKİŞEHİR’DE

Eylül’de Eskişehir’e gelir, 1,5 ay kadar Yıldız Oteli’nde kalır:52

 

VE…

“Konuşan Yalnız Hakīkattir” başlıklı mektûbunun Sebilürreşâd’da yayınlanması: 195153

Isparta’da: Aralık’da Isparta’ya geldi.. 70 gün kadar kaldı.54

Gençlik Rehberi Mahkemesi için İstanbul’da: 1952 Ocak ayı 55

Sirkeci’de Akşehir Palas Oteli’ne yerleşmesi:56

Birinci Celse: 1952, 22 Ocak, Salı.57

İkinci Celse: 1952, 19 Şubat, Salı.58

Son Celse ve Berâet: 1952, 5 Mart, Salı.59

Emirdağ’a dönüşü: 195260

Emirdağ Cezâ Hâkimliği’nin Arama Karârı: 21.2.1953

Duruşması 15 Mayıs 1953 günü Samsun’da yapılacak olan Büyük Cihâd Dâvâsı’na katılmak üzere Bahar aylarında İstanbul’a gelişi:61

İstanbul’da üç ay kadar kalış:62

Rum Ortodoks Patriği ile görüşmesi:63

Fethin 500. yılı merâsimlerine katılması:64

Ramazan’ı İstanbul’da geçirmesi:65

Isparta’da üç ay kadar kaldıktan sonra önce Emirdağ’a, sonra Eskişehir’e, oradan da yerleşmek üzere Isparta’ya gidişi. Bir hafta kadar otelde misâfireten kaldıktan sonra bir ev kirâlayarak yerleşmesi:66

Barla ziyâreti:67

Mayıs 1954; ‘Demokratlara büyük bir hakîkati ihtar’ başlıklı Mektub:68

24 Şubat 1955’de akdedilen CENTO andlaşması dolayısıyle Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a hitâben tebrik mâhiyetinde bir mektub kaleme alması:69

Afyon Mahkemesi’nin bütün Risâle-i Nûrların berâatine ve sâhiplerine iâdesine karar vermesi. Risâle-i Nûr Nâşirlerinin serbest bırakılması: 11 Eylül 195670

Risâle-i Nurlar’ın Ankara’da neşredilmeye başlanması:71

Isparta Tugay Câmii’nin temel atma merâsimine katılması: 12 Nîsan 195772

Genel Seçimlerde DP’yi desteklemesi: 27 Ekim 195773

Büyük Târihçe-i Hayât’ın Ankara’da basılıp İstanbul’da cildlenmesi: 195874

Bedîüzzamân Adnan Menderes selâmlaşması: 20 Ekim 1958

“Emirdağına girdikten sonra Zafer takları altından geçerken çarşı içinde, yolun sağındaki bir evde oturmakta olan Bediüz—Zaman Said-i Nursi ve dört müridi pencereden Adnan Menderes’i selamlamışlar. Başbakan da bu selâma karşılık vermiştir. Said-i Nursi bunun üzerine ellerini göğe kaldırarak dua etmiştir.”75

Ankara’ya bir günlük ziyâret: 2 Aralık 195976

Kardeşi Abdülmecîd’in dâveti üzerine Konya’ya gelir: Aralık 195977

İlk Konya Ziyâreti 9 Aralık 1959 tarihinde bir Çarşamba günü gerçekleşmiş olup, bu tarih Bediüzzaman Hazretlerinin Hz. Mevlana’nın türbesini ilk defa ziyaret ettiği gündür. Kardeşi Abdülmecid Efendi ile bu seferinde görüşememiştir.78

Ankara Ziyâreti: 31 Aralık 195979

İstanbul ziyâreti: 1 Ocak 1960 öğleden sonra İstanbul’a gelmesi. Dîvanyolu’ndaki Piyer Loti Oteli’ne yerleşme.80

Son Ankara ziyâreti: 3 Ocak, gece 00.30’da Ankara’ya gelişi, Beyrut Palas’a inmesi.81

Bediüzzaman’ın ikinci Konya ziyareti ise, 5 Ocak 1960 tarihinde bir Salı günü gerçekleşmiştir. Hz. Üstad bu ikinci Konya seferinde kardeşi Abdülmecid Ünlükul ile evinin önünde ayaküstü görüşme imkânı bulmuş ve helâlleşmiştir. Üstad Said Nursi, ilk ziyâretinden yaklaşık bir ay sonra Hz. Mevlana’nın türbesine de ikinci kere gitmiş ve dualarda bulunmuştur. Bediüzzaman’ın bu helalleşme ziyareti, Ankara Beyrut Palas Oteli’nden ayrılıp doğrudan Konya’ya gitmesi ile gerçekleşmiştir, şoförü Hüsnü Bayram Ağabeydir.82

11 Ocak günü Ankara’ya gelen Said Nursî’ye radyodan yayınlanan hükûmet bildirisi ile Emirdağ’da ikāmet etmesi tavsiye edilmesi. Ankara’ya gitmesi engellenince Emirdağ’a dönmesi:83

20 Ocak gece geç vakitte Isparta’ya gelir. Bir süre kalır, Afyon’a geçer.  Bir gece kaldıktan sonra Emirdağ’a döner:84

 

SON MENZİLE DOĞRU…

18 Mart.. Şiddetli hastadır.. Emirdağl’lı dost ve talebeleri ile vedâlaşarak Isparta’ya hareket:85

20 Mart Pazar 9.00’da Isparta’dan Urfa’ya müteveccihen hareket edilir:86

Said Nursi’nin üçüncü Konya buluşması ise, bir ziyaret sayılmayabilir. Hz. Üstad vefatına birkaç gün kala karanlık ve yağmurlu bir gecede Konya içinden otomobille geçer, sevgili talebeleriyle beraber Urfa’ya doğru yoluna devam eder… Tarih, 20 Mart 1960.87

21 Mart Pazarertesi sabâhı erken sâatlerde G. Anteb’den geçilir:88

21 Mart P.tesi sâat 11.00’de son menzil Urfa’ya varılır. İpek Palas Oteli’nin 27 numaralı odasına yerleşilir:89

“İşte, en iyi haslet ki, Dînimiz’in muktezâsıdır: Biz; rûhumuzla, canımızla, vicdânımızla, fikrimizle, bütün kuvvetimizle demeliyiz: “Biz ölsek, milliyyetimiz olan İslâmiyyet haydır, ilelebed bâkîdir. Milletim sağ olsun. Sevâb-ı uhrevî bana kâfîdir. Milletin hayâtındaki hayât-ı ma’neviyem beni yaşattırır; âlem-i ulvîde   

  وَالْمَوْتُ يَوْمُ نَوْرُوزِنَا

beni mütelezziz eder.”90   

 

Nevrûzdur…  23 Mart 1960, 25 Ramazan 1379’dur.. Leyle-i Kadirdir…91

Son menzildir… Bağistân-ı Cinâna uçmak vaktidir…

Cenâb-ı Erhamürrâhimîn sonsuz rahmetine gark eylesin.. Âmîn!..

 

VEFÂT YAŞI

Şemsî takvime göre[92] 83 ; Kamerî takvime göre 85.

Cenâzesi, 24 Mart Perşenbe günü İkindi’de Halîlü’r-Rahmân Câmîi avlusuna defnedilir:

Na‘şı 27 Mayıs cuntası tarafınan Isparta’ya naklettirilir: 12 Temmuz 196093

*****

İ’TİZÂR

Çalışmamızda ağırlıklı olarak Eski Sa‘îd dönemi ile Barla sürgünü yıllarına âit hayât safhalarının bilinmeyenleri, yâ da yanlış bilinenleri üzerinde duruldu. Bilinenden bilinmeyene, doğru parçalar doğru yerlerine yerleştirilip doğru bütüne varılmaya çalışıldı.. Yer yer bâzı düşünce erbâbının değerli bilgi ve görüşlerinden faydalanıldı..

Barla sonrası hayât dönemi için ise kısa kısa notlarla iktifâ edildi..       

                           Bilâl TUNÇ

DİPNOTLAR:

1 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Y. Asya Neş., 2005, s.158.

2 Abdülkadir Badıllı; Bedîüzzaman Saîd-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı, İttihad Yayıncılık-1998, s.704.

3 Abdülkadir Badıllı; age, s.705.

4 Abdülkadir Badıllı; age, s.712).   

5 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – İkinci Kitap, 2014, s.596.  

6 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Sikke-i Tasdîk-i Gaybî, Yeni Asya Neşriyat, 1994, s.143.

7 Abdülkadir Badıllı; age, s.726.

8 Abdülkadir Badıllı; age, s.737.

9 Cemâlettin Canlı-Yusuf Kenan Beysülen; Zaman İçinde Bediüzzaman, İletişim Yayıncılık, s.329.

10 Cemal Avcı; İzmir Suikastı. http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-28/izmir-suikasti-2 (Erişim Târîhi: 09.02.2019).

11 Son Sâat Gazetesi; 15 Temmuz 1926, Perşenbe.

12

* Abdülkadir Badıllı; age, s.724.

* Necmeddin Şahiner; Molla Resul, Son Şâhitler.  

* Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – Birinci Kitap, 2013, s.897

13 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, Nûr’un İlk Kapısı, Yeni Asya Neş., 2000.

14 Abdülkadir Badıllı; age, s.733-34.  

[15] Fevzi Paşa’nın o târihlerde Burdur’a geldiğine dâir bir belgeye henüz ulaşılamadı..    

16 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Y. Asya Neşriyat, 2005, s.159.  

17 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, age, s.159.

18 Abdullah Kılıç; Çankaya’ya gönderilen Said Nursî raporları. Gündem, Y. Asya, 10.01.2011. (Zaman-  Pazar/9.1.2011’den iktibas).

19 Necmeddin Şâhiner; Bilinmeyen Taraflarıyla Bedîüzzaman Said Nursî, Nesil Yayınları-2006, s.298.

20 Enstitü, Müküslü Hamza, Yeni Asya, 15.10.2010. 

21 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Os. matbû’ M. Nûriyye, Fihrist – Lâsiyyemalar, s.300

22 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Os. matbû’ M. Nûriyye, Lâsiyyemalar, s.26

23 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Os. matbû’ M. Nûriyye, Lâsiyyemalar, s.53

24 17.01.2018 günü akşama doğru vâki’ telefon görüşmemizde müdakkik araştırmacı muhterem İsmail Yazıcı, Küçük Sözler’in Isparta’da yazılmış olmasının da kuvvetli bir ihtimâl olduğunu söyledi!..

Hemen akabinde değerli araştırmacı Muhammed Serkan’ın görüşüne mürâcaat ettim.. İlk Isparta günlerinde yâ da ilk Barla günlerinde olabileceği beyânında bulundu.. 

25 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Barla L., Y. Asya Neş. 1998, s.199.   

26 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Lem’alar, Y. Asya neşriyet, 2005, s.163.    

27 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Emirdağ L., Y. Asya Neşriyat, 2007, s.451.

28 Enstitü, Yeni Asya; Müküslü Hamza, Y. Asya, 15.10.2010.   

29 T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı; Atatürk Kronoloji, http://www.kultur.gov.tr/TR-96335/1928.html (Erişim Târîhi: 22.12.2018).

30 24/25 Hazîran 1934.

31 Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî; Barla L., Y. Asya Neş. 1998, s.115. 

32 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; Arşiv Belgeleri Işığında Bedîüzzamân Saîd Nursî ve İlmî Şahsiyeti – İkinci Kitap, 2014, s.1070.

33 Köprü, Bediüzzaman Özel Sayısı, Bahar 2000, [70. Sayı].  

34 Ahmed Akgündüz, Prof. Dr.; M. Kemâl’in Said Nursî’yi Kastamonu’ya Sürgün Belgesi. http://www.risaleajans.com/nur-alemi/mustafa-kemalin–said-nursiyi-kastamonuya-surgun-belgesi (Erişim Târîhi: 29.12.2018).

35 Necmeddin Şahiner; age, s.323.  

36 Cemalettin Canlı – Yusuf Kenan Beysülen; Zaman İçinde Bedîüzzaman, 2010.

37 Necmeddin Şahiner; age, s.345.              

38 Necmeddin Şahiner; age, s.345.  

39 Abdülkadir Badıllı; age, s.1194.

40 Abdülkadir Badıllı; age, s.1194.

41 Necmeddin Şahiner; age, s.346.  

42 Köprü, Bediüzzaman Özel Sayısı, Bahar 2000   [ 70. Sayı ].  

43 Necmeddin Şahiner; age, s.356.  

44 Necmeddin Şahiner; age, s.359.   

45 Abdülkadir Badıllı; age,  s.1551.

46 Abdülkadir Badıllı; age, s.1551.

47

*Necmeddin Şahiner; age, s.381.

*Abdülkadir Badıllı; age, s.1714.

48 Necmeddin Şahiner; age, s.386.

49 Abdülkadir Badıllı; age, s.1729.

50 Necmeddin Şahiner; age, s.391.

51 17 Hazîran 1950 târihli Cumhuriyet Gazetesi

52 Necmeddin Şahiner; age, s.395.

53 Necmeddin Şahiner; age, s.395.  

54 Necmeddin Şahiner; age, s.399.

55 Necmeddin Şahiner; age, s.399.

56 Necmeddin Şahiner; age, s.399.

57 Necmeddin Şahiner; age, s.400.  

58 Necmeddin Şahiner; age, s.403.

59 Necmeddin Şahiner; age, s.403.

60 Necmeddin Şahiner; age, s.403.      

61 Necmeddin Şahiner; age, s.410.

62 Necmeddin Şahiner; age, s.415.     

63 Necmeddin Şahiner; age, s.415.     

64 Necmeddin Şahiner; age, s.415.   

65 Necmeddin Şahiner; age, s.416.     

66 Necmeddin Şahiner; age, s.420. 

67 Necmeddin Şahiner; age, s.421.   

68 İdris Gürsoy; MAH’ın ‘çok gizli’ Said Nursi dosyası. https://www.timeturk.com/tr/2013/03/19/mah-in-cok-gizli-said-nursi-dosyasi.html (Erişim Târîhi: 26.12.2018).

69 Necmeddin Şahiner, age, s.421.

70 Necmeddin Şahiner; age, s.424. 

71 Necmeddin Şahiner; age, s.425.

72 Necmeddin Şahiner; age, s.427.

73 Necmeddin Şahiner; age, s.426.

74 Necmeddin Şahiner; age, s.428. 

75 Akşam Gazetesi; 20 Ekim 1958 Pazartesi.

76 Necmeddin Şahiner; age, s.431. 

77 Necmeddin Şahiner; age, s.431. 

78 Ömer Özcan; Bediüzzaman’ın 5 Ocak tarihli helalleşmesi.

http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm (Erişim Târîhi: 23.12.2018)

79 Necmeddin Şahiner; age, s.433.   

80 Necmeddin Şahiner; age, s.439.

81 Necmeddin Şahiner; age, s.439.

82 Ömer Özcan: http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm (Erişim Târîhi: 23.12.2018).

83 Necmeddin Şahiner; age, s.439 .

84 Necmeddin Şahiner; age, s.446.

85 Necmeddin Şahiner; age, s.446.     

86 Necmeddin Şahiner; age, s.448.

87 Ö. Özcan: http://www.risalehaber.com/bediuzzamanin-5-ocak-tarihli-helallesmesi-226762h.htm (Erişim Târîhi: 23.12.2018).

88 Necmeddin Şahiner; age, s.450.

89 Necmeddin Şahiner; age, s.451.

90 “Vel mevtü yevmü nevrûzina= Ölüm, nevrûz günümüzdür”; Bedîüzzamân; Münâzarât, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebu’z-Ziyâ, 1329, s.121.

91 Necmeddin Şahiner; age, s.455.

92 Said Nursî’nin Mezarı Nerede? http://www.haberturk.com/galeri/gundem/424550-said-nursinin-mezari-nerede (Erişim Târîhi: 08.11.2017).

93 Necmeddin Şahiner; age, 468-70.