Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, 1900’lerin başlarından vefâtına kadar ülke gündeminde hep vardı.. Vefâtından bunca yıl sonra da -te’sir sâhası genişleyerek- gündemde kalmaya devâm ediyor.. Eserleriyle, fikirleriyle, muvâfıklarıyle, muhâlifleriyle … Bütün maddî imkânsızlıklara, beynelmilel ifsâd şebekelerine ve resmî ideolojiye rağmen..
Eserleri çok sayıda yayınevi tarafından basılıyor.. Arabca, Kürdce, Farsca, Urduca.. ve birçok yabancı dillerdeki tercümeleri milyonlar tarafından okunuyor.. Hayâtı, eserleri, fikirleri, hizmet tarzı üzerine içeride ve dışarıda müsbet/menfî, taraflı/tarafsız, ilmî/gayr-i ilmî, birkaç sayfadan binler sayfaya varan araştırmalar, çalışmalar yapıldı, yapılıyor.. Adına; anma günleri, haftalar, sempozyumlar, kongreler düzenleniyor…
Şüphesiz Cenâb-ı Hakk’ın (cc) lutf u inâyetiyle..
Fakat heyhât!…
İlk eseri “Nutuk” un üzerinden 111-112, ilk “Târihçe Hayât”dan 101, Külliyât’ın yeniyazı ile basımından, Üstâd’ın Dâr-ı Âhirete irtihâlinden bunca yıl geçmiş!.. Ancak; sehivlerden arındırılmış, nüsha ve imlâ birliği sağlanmış bir Külliyât Metninin ve belgelere tam mutâbık Bedîüzzamân Târihçelerinin ortaya konulduğunu söylemek mümkün olamamaktadır henüz!..
Bunda Risâlelerin te’lif, istinsah, tashih şartlarının müsâid olmaması, tab’ imkânlarının bulunmaması, baskılar, baskınlar, hapisler, sürgünler vs.ler yanında Nur hâdim ve müdebbirlerinin de, bu vâdîde temâyüz etmiş araştırmacı ve yazarların da, okuyucuların da çapları nisbetinde ihmâlleri, eksiklikleri olmalıdır…
Zülfikār mecmûasının başlarında demiş;
“(…) Elbette ba‘zı sehivler bulunabilir. Ve hiçbir cihetle kusur sayılmaz. Hem müstensihlerin çoğu Arabî okumadıklarından onların dahî sehivleri bulunur ve müellifine isnâd edilir. Çünki, bütün nüshaları o görmüyor. Ve bütününü kendisi tashîh etmek kābil değildir. Mâdem şimdi Ehl-i İlm ve Hocalar, Dâireye giriyorlar, bu büyük hayırlı tashîhe yardım etmek onlara borçtur.”1
Münâzarât’da da;
“Hiçbir müfsid, “ben müfsidim” demez.. Dâimâ sûret-i hakdan görünür. Yâhud bâtılı hak görür.. Evet, kimse demez, “ayranım terşdir”. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız.. Zîrâ çok silik söz ticâretde geziyor.. Hattâ benim sözümü de ben söylediğim içün hüsnizan edip tamâmını kabûl etmeyiniz.. Belki ben de müfsidim. Veyâ bilmediğim hâlde ifsâd ediyorum.. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz.”2 demiş!..
Ammâ, “Varak-ı mihr ü vefâyı …” okuyan, dinleyen pek olmamış nedense!?…
Hâsılıkelâm:
– Külliyâtda sehivler ve nüsha farklılıkları hâlâ devâm ediyor!..
– Vesîkadan ziyâde rivâyetlere/menkıbelere/tasavvurlara/tahayyüllere dayalı Bedîüzzamân târihçeleri/biyografileri de!…3
Şâyet, “Kāle Aristo” kolaycılığı yerine, bizzat müellif-i muhterem tarafından serdedilen düsturlar ihtiyâr olunsaydı bu mes’eleler 2000’lere kalmadan hallolamaz mıydı?…
Birkaçını örnekleyelim:
Üstâd’ın doğum târîhi; 1873 mü, 1876 mı, 1877 mi, 1878 mi?… İttihâd-ı Muhammedî Cem’iyyeti kurucularından mıdır?.. Kürdistan Teâlî Cem’iyyeti ile alâkası hangi seviyededir?.. Barla’ya sürgün târîhi; 1925 mi, 1926 mı, 1927 mi?… Celfa, Kılogrif, Kosturma mı; Culfa, Kologrif, Kostroma mı?.. Kostroma Sibirya’da mı?… Hubâb mı Habâb mı? Zühre mi, Zehre mi?… Limontuzu ma‘deniyâttan mıdır?…
Sözün kısası, tashih ve nüsha birliği konularında, başta; (önceleri Risâle-i Nur Şâkirdleri, Bedîüzzamân’ın Hizmetkârları, … olarak bilinirlerken son zamanlarda dahâ çok siyâsî mülâhazalarla vâris, vekil –kimi, mutlak vekil- olarak anılan) Ağabeyler, Dâire içindeki Ehl-i İlm ve Hocalar olmak üzere, nâşiriyle, okuyucusuyla topyekûn sınıfta kalınmıştır desek…!?4
Değerli Nur Hâdimleri, bugüne kadar böyle gelmiş ama böyle gitmemelidir!.. Yapılacak şeyler kolay değilse de imkânsız da değildir:
- Bedîüzzamân Târihçelerinde Belgeler esas alınır, doğru okunur, doğru yorumlanırsa farklılıklar kendiliğinden kalkacaktır..
- Nüsha Birliği için; sehivlerden arındırılmış, dipnotlarla nüsha farklılıkları belirtilmiş –hatt-ı Kur’ân ile- bir “Temel Külliyât Metni” hazırlanmalı, basımlarda bu Metin esas alınmalı, böylece Nüsha Birliğinin devamlılığı te’min edilmelidir…5
- İmlâ Birliği için; Risâle-i Nûr’un aslî diline uygun İmlâ Kāideleri tesbît edilmeli ve İmlâ Kılavuzu hazırlanmalıdır.. (Safahât’ın “Yeni Asya Neşriyat, 2007” baskısı iyi bir örnek olabilir.)
İ’TİZÂR
Biliyorum, yazdıklarım; “Benim oğlum binâ okur / Döner döner gene okur.” meselindeki gibi oluyor.. Ama binânın temeli sağlam gerek.. Kusura bakılmaya!..
Bilâl TUNÇ
DİPNOTLAR:
1
*Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, Os. teksir Zülfikār, s.1/6.
*Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, Os. Zülfikār, Envâr Neşriyât, 1995, s.10.
*Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, Os. Zülfikār, Hayrat Vakfı, pdf, s. 3.
*Bedîüzzamân Sa‘îd Nursî, Os. Zülfikār, Altınbaşak Neşriyat, s. 3. http://risale.risaleonline.com/#zulfikar/3 (Erişim Târîhi: 11.03.2019).
2 Bedîüzzaman; Münâzarât, Kostantıniyye, Matbaa-i Ebuzziyâ, 1329, s.48.
3 İki nümûne:
*Misbah Eratilla; Sultan Reşad ve Said Nursî. Yeni Asya, 12 Mart 2017.
*Ömer Özcan; Necmeddin Şahiner’le Röportaj: Bediüzzamân’ın Talebesi Şamlı Tevfik ile ilgili yanlış yaptım. https://www.risalehaber.com/necmettin-sahiner-bediuzzamanin-talebesi-samli-tevfikle-ilgili-yanlis-yaptim-345638h.htm (Erişim Târîhi: 26.01.2019).
4 Bunda, çoğu âhirete gitmiş –gidenlere Allah ganî ganî rahmet eylesin, kalanlara sağlıklı, hayırlı ömürler versin- Ağabeylerin, bu istikāmette ciddî bir irâde ortaya koyamamalarının, tam aksine; -Üstâd’a ve Risâle-i Nûra sadâkatlerinden ileri gelen aşırı hassasiyetlerinden olsa gerek-, nerede ise Külliyât üzerindeki her çalışmayı tahrif veyâ bid’at gibi görüp karşı tavır koymalarının te’sîri olmadığını söyleyebilir miyiz?..
Hele, bu zevât-ı muhteremenin Risâle-i Nûrların Neşrini -Devlet Himâyesi maskesi altında- Devlet Tekeline verme mücâdelelerine ne denilebilir ki?
Bkz:
* Mücahit Çakır; Risale-i Nur’a devlet tekelinin dünü ve bugünü. Yeni Asya, 20 Ocak 2015.
* Ümit Şimşek; Devlet Tekeli Değil, devlet himayesi. https://yazarumit.com/devlet-tekeli-degil-devlet-himayesi/ (Erişim Târîhi: 06.03.2019).
* Gökhan Yılmaz; Risale-i Nur’un hukuk zaferi. Yeni Asya, 11 Aralık 2015.
5 Tabîî, Hz. Üstâd’ın sağlığında vâki‘ Osmanlıca nüshalarla, Yeniyazı nüshalar arasındaki tertip farklılığını dikkate alarak..
Âmîn! Cümleten..